Ankara’dan direkt uçmanın keyfi başka… Sadece bu yüzden bile Münih’i seçmiş olabiliriz. Daha Ankara’daki çoğu arkadaşlar için gün bile başlamadan biz Münih’te gezmeye başlayacağız.
Lufthansa’nın sabah 6’daki uçağı ile yolculuğumuz başlıyor. İlk defa
Lufthansa’ya biniyorum. Bacak mesafesi çok iyi. Kızım kucağımda olmasına rağmen bunalmıyorum. Ama servis bir THY olamıyor… Yine de konforlu diyebilirim.
3 saatin sonunda Münih’e iniyoruz. Lufthansa Terminal 2’ye iniyor. Biz 3 aile birbirimizi ve pusetlerimizi bekleye bekleye ilerlediğimiz için sonlarda kalıyoruz. Pasaport kuyruğu uzun değil, hiçbir şey sormadan hızlıca girişlerimizi veriyorlar. Bagaj almaya gittiğimizde de sadece bizim valizler dönüp duruyor, hemen alıyoruz.
Daha terminalden çıkmadan kiosklardan biletlerimizi alıyoruz.
Programımıza göre ilk gün havaalanından tüm gün kullanabileceğimiz günlük kartlarımızı (
Airport-City-Day-Ticket) almamız gerekiyor. Biz 6 yetişkin 2 çocuk ve 1 bebek olduğumuzdan 2 tane partner kart alıyoruz. Partner kartlar 5 kişiye kadar kullanılabiliyor, ve 2 çocuk 1 yetişkin sayılıyor. Ama 2 kişi bile olsan partner kart 2 tane tek kart almaktan daha ucuza geliyor. Eğer tüm yolculuklarda beraber olacaksanız 2 kişi bile olsanız partner almanız anlamlı. (Günlük partner kart 21.30 Euro, Günlük Single kart 11,70 Euro)
|
Metronun içinde geniş açı bir foto çekmemişim.
Bunlar beraber gittiğimiz minikler.
S8'de otele varmamızı sabırsızlıkla bekliyorlar. |
Havalanından 10 dakikada bir metro kalkıyor. S1 ve S8
hatları (
metro haritası için tık) biri şehrin batısından diğeri doğusundan olacak şekilde merkeze
gidiyorlar. Otelinizin konumuna göre hangi hattı tercih edeceğinize
bakabilirsiniz.
Kiosklardan kartları aldıktan sonra havaalanı içindeki
yönlendirmeleri takip edip metro istasyonuna ulaşıyoruz.
O sırada peronda beklemekte olan S8’e atlıyoruz. Bu arada
metro biletlerini bir makineden onaylatmak gerektiğini okuduğumuzdan onları “validate”
edecek yer arıyoruz ama yok! Sonunda bir görevliye soruyoruz. Meğer “
Airport-City-Day-Ticket”
zaten günlük bir kart olduğundan aldığımızda üzerinden tarihle geldiğinden
onaylatmaya gerek yokmuş.
Niyetimiz Marienplatz’da inip otele gideceğimiz trene
aktarma yapmak. Ancak gelin görün ki bizim tren sanırım ekspress. Durmuyor,
taaa Passing’e gidiyor. Passing’te inip diğer yöne giden bir tren bekliyoruz.
İn bin in bin yapa yapa ana Marienplatz’a ulaşmayı başarıyoruz. Oradan da U6
trenine aktarma yapıp Harras bölgesindeki
Hotel Ambience Rivoli’e ulaşıyoruz.
Bu kadar uzun uzun anlattım ama saat daha 10 J
Otelde son derece sıcak karşılanıyoruz. Henüz check-in saati
gelmediğinden valizlerimizi bırakıp otobüs durağına kadar gidiyoruz.
Hotel Ambience Rivol ile ilgili bilgi vereyim. S ve U durağının hemen
yanında. 5 dakikada bir geçen U hattı ile bir çok yere aktarma yapabiliyoruz.
20 dakikada bir geçen S hattı ise bizi merkez istasyon olan Hbf’e bağlıyor. Otobüs
durağı ise hemen karşısında. Otelin kahvaltısı tatmin edici, odaları ise gayet
temiz ve büyük. Fiyat performans olarak şiddetle tavsiye edebileceğim bir otel. Biz booking.com'dan ayarlamıştık.
|
Otelin hemen karşısındaki otobüs durağında
ilk hedefimiz olan Deutches Museum otobüsünü beklerken |
Otobüs durağında kalmıştık… Her ne kadar metro ile daha
hızlı bir ulaşım olsa da şehri de biraz görmek amacıyla otelden
Deutches Museum’a
otobüs ile gitmeyi tercih ediyoruz. Otelden
132 nolu otobüs ile 20 dakika
uzaklıkta müze.
|
132 no'lu otobüs.
Yandaki cihaz sanırım biletleri geçerli hale getirmeye yarıyor. |
|
Müze İsar'ın hemen kıyısında. |
Deutches Museum Isar nehrinin kıyısında, oldukça büyük bir
müze. Gelmeden önce özellikle çocuklu kişiler için süper olduğunu, gez gez
bitmediğini vs okumuştuk. Bahçesindeki gişede biraz sıra bekleyip biletlerimizi
alıyoruz. Binanın içine girdiğimizde içerde de 2 gişe daha olduğunu ve onların
boş olduğunu fark ediyoruz.
|
Deutches Museum |
Müze bebek arabası ile gezmeye çok uygun değil, asansör var
gerçi ama arabasız daha rahat her şey. Bizim çocuklar 6 ve 7 yaşındalardı,
sanırım müzeden keyif almaları için biraz daha büyümeleri gerek. Eda ise zaten hiçbir
şeyden anlamayıp huysuzluk yapmakla meşguldü
J
Müzeye girer girmez en üst kattaki cafeye gidip ilk yemeğimizi yiyoruz, ve tabi
ilk biramızı içiyoruz. Cafe’nin makarnası ve köftesi lezzetli. Fiyat
bilmiyorum, kocam aldı
J
Deutsches Museum
- Çalışma saatleri: 09.00-17.00
- Kapalı gün: -
- Ücret: Tam 8,5 Euro /İndirimli 3 Euro/ Aile 17 Euro
- En yakın istasyon: S-Bahn için Isartor, U1 ve U2 için Fraunhofer Strasse, 132 no’lu otobüs için Boschbrücke
|
Müzenin en keyifli katı bence giriş katı.
Ama Eda nihayet uyduğu için de böyle düşünüyor olabilirim. |
Yemekten sonra yukarıdan aşağıya olacak şekilde müzeyi
gezmeye başlıyoruz. Eda 4.30’dan beri uyanık, huysuz. Biz yorgunuz. Açıkcası
müzeyi görev icabı geziyorum. Eda uyuyunca da son katı hızlıca gezip müzenin
bahçesindeki kafede alıyoruz soluğu. Diğer arkadaşlar turlarını tamamlayana
kadar kahve-bira içiyoruz. O ara Eda uyanıyor, bahçesinde gezinip duruyor.
|
Eda |
Hava kapalı olduğundan kapalı mekanlara gitme hedefimiz
vardı müzeye girerken. Ancak müze çıkışında fark ettik ki sabahın 3.30’unda
başlamış bir gün için 2 müze fazla olacak. O nedenle
Englisher Garten’a
rotamızı çevirdik.
|
Englisher Garten yolunda |
|
Englisher Garten'a giden keyifli yol. |
|
Sörfçüler |
Englisher Garten’ın girişindeki kalabalıktan gitmeden önce
yaptığımız araştırmalar sırasında okuduğumuz sörfçülerin orada olduğunu
anlıyoruz. Nehrin ufak bir kısmında sörf yapıyorlar. Onları bir müddet
izledikten sonra Englisher Garten’in derinliklerine doğru ilerliyoruz. Bu
devasa parkın şehrin içinde nasıl durabildiğini Ankara’lılar olarak anlamakta
zorluk çekiyoruz. Bizim simge parkımız Kuğulu Park için bile mücadele vermemiz
gerekiyor!
|
Englisher Garten |
|
Chinesischer Turm'de bira molası |
Englisher Garten’da yürüyerek
Chinesischer Turm’e kadar
gidiyoruz. Burada müzik yapan amcalar ve
kocaman bir bira bahçesi var. Patates,
bira ve alman simidi olan britzel alıyoruz. Akşam yemeği niyetine orada
atıştırıyoruz. Chinesischer Trum’un biraz arkasından
54 ve 154 numaralıotobüsler geçiyor. 10 dakikada bir geçen bu otobüslerden birine binerek
Giselastrasse Durağında iniyoruz. Niyetimiz buradan U6’a binip 3 durak sonra
Marienplatz’da inmek. Ama indiğimiz durakta aktarma yapmaya üşenip “aman ya 3
durak değil mi, yürürüz” diyoruz. Gel gör ki bu alaman durakları uzak uzak.
Yürümek epey vakit alıyor. Yine de yürüdüğümüz yollar güzel, çevreye aval aval
bakınarak yürümek çok can sıkmıyor.
|
Hofbrauhaus |
Şehir merkezine ulaşınca biraz etrafta dolaşıyoruz.
Hofbrauhaus’ gidiyoruz. Bu eski biracı çok kalabalık ve gürültülü. 2 kişi
olsaydık otururduk herhalde, ama kalabalık ve çocuklu olunca oturmak mümkün
olmuyor. Zaten içerisi de sıcak ve nemli. Bakıyoruz her taraf yavaş yavaş
kapanıyor.
Viktualienmarkt’a gidiyoruz, orası da kapanmış. Saat daha 8 bile
değil! En sonunda yarın erken kalkacağımızı da düşünüp otele dönüyoruz. Zaten yorgunluktan ölmüşüz.
|
Günün sonu Marienplatz |