12 Temmuz 2011 Salı

Londra 3. gün : 20 Mayıs



Londra’da 3. Günümüz önceki günlerin yorgunluğu ile başladı. İlk 2 gün hiç bir ulaşım aracına binmeyerek gezişimiz sonucu artık ayaklarımız isyan etmişti. Normal şartlarda programımızda St. Paul’s Catedral, Natural History Museum, Albert Memorial, Kensington Palace, Hyde Park ve akşam da Royal Albert’te Eric Clapton konseri vardı. Bugün programa hiç uyamadık L Havaalanına geri dönüş için bilet almamız gerekiyordu, bu da programı çok değiştirdi. (Bkz önceki postlar)

Öncelikle ertesi gün gitmeyi planladığımız British Museum’u bugüne aldık. Sabah erkenden yola döküldük. Önce kahvaltı sonra yolu biraz uzatarak British Museum... Neden yolu hep uzatıyoruz, çünkü ben kurtluyum. Otelden en geç 8’de çıkmazsam bana batıyor, ama her yer de 10’da açılıyor. O nedenle bari Londra havası alalım diye hep erkenden yola çıkıyoruz. Biz otele yaklaşık 2 km uzaklıkta olduğu için yürüyerek gittik, ama siz metroyla gitmek isterseniz 500 metre ilerisinde Holborn durağı var.


Müze 10’da açılıyor ama Grand Court (yukarıdaki foto) dedikleri üstü kapalı avlu 9.30’da açılıyor. O nedenle biz 9.30’da içeriye girdik. Hediyelik eşyacıları gezdik, harita aldık, onu inceleyip stratejik plan yaptık. Müze çok çok büyük. İlgili insanlar 1-2 günde anca bitirir. Ama biz bu tür müzeleri pek sevmiyoruz ve açıkcası müzeye de gittik gördük demek için gitmiştik. O nedenle hangi salonlara gideceğimizi, neleri göreceğimizi harita üzerinde işaretledik. Ve gerçekten bir hızlı tur hedefledik.


Müzeye giriş ücretsiz. Yukarıdaki foto, tam galerinin açılma saatinde, Rosetta Stone'un olduğu kapının önünde çekildi. Bu kalabalığa rağmen, müze büyük olduğu için rahat geziliyor diyebilirim. Ama her esere uzun uzun bakacağım derseniz zor. Uzaktan bakınca herşey kolay :)

Harita için bağış şeklinde bir para ödemeniz gerekiyor. (1-2 pound) Audio guide almadık, ücretli miydi hatırlamıyorum. Müzenin web sitesinde 1 saatlik ya da 3 saatlik programlar var. Eğer siz de hızlı bir tur istiyorsanız onlardan yardım alabilirsiniz. Biz 2 saatte müzeden çıktık. Her salonda “master pieces” işaretlenmişti, ve biz sadece onlara baktık. Bir yerden sonra sadece “adamlar ne getirmişler yaw” (misal aşağıdaki foto) şeklinde olduğundan daha fazla vakit harcamadık, çıktık.


Oradan çıkınca ilk defa metro tecrübemizi yaşadık. Yaşasın! 1 günlük bilet aldık, kişi başı 6,5 Pound olan bu biletle gün içinde dilediğimiz kadar araç kullanabiliyoruz.


Metro ile South Kensington durağına gittik. Hedefimiz Natural History Museum’a gitmek, ondan önce de birşeyler yemekti. Ancak nedense yiyecek bir şeyler bulamadık. Biz Burger King, KFC vs gibi hızlı bir şeyler bulmak istiyorduk. Artık sandviç yemek istemedik, ama şansımıza bakındığımız yerlerde yoktu. Biz de direkt müzeye gittik. Oranın kafesinde bir şeyler yedik. Buz gibi bir bira ve güzel hamburgerler. Hoşumuza gitti. Fiyatını hatırlamıyorum...

Sonra Natural History Museum’u gezmeye başladık.


Buraya giriş ücretsiz. Giriş saatleri 10.00’la 18.00 arasında...Her taraf çocuk. Ama keyifli bir müze. Müze mi denir onu da bilemedim. Müzeyi renklere ayırmışlar. Kırmızı, yeşil, mavi, turuncu... Hepsinin bir konsepti var. Müze oldukça büyük, yine haritalı gezmekte fayda var. Biz sadece mavi bölgeyi gezdik, dinazorlar ve memelileri yani... Kırmızı bölge yerküre, depremler vs ile ilgili, yeşil bölge ekoloji, turuncu bölge ise Darwin ve vahşi yaşamla ilgili. Tüm bunlar çocuklara keyifli bir şekilde anlatmak için tasarlanmış. O nedenle müze mi denir bilemedim, aslında her taraf maket... Çok başarılı bulduk müzeyi. Tam evimizin orada MTA’nın içinde Doğal Tarih müzesi var. Bir gün oraya gidip kıyaslama yapmayı planlıyoruz :) Biz tek salonu yine 2 saatte gezdik.

Her ne kadar planda Hyde Park civarında takılmak vs olsa da daha önce bahsettiğim şekilde Victoria Station’a gidip bilet almamız gerekiyordu. Ve nedense o durağın kapalı olduğunu düşündük. Bir yerlerde bununla ilgili bir şeyler okumuştuk. Ankaralı cahilliğimizle aktarma yapmanın da zor bir şey olduğuna kanaat getirip metroyla Hyde Park Corner’a gidip oradan yürüyelim dedik. Fuzuli bir yorgunluk oldu. Vakit kaybı da tabi.

Victoria Coach Station’da biraz mücadele ile nereden bilet alınabileceğini bulduk. National Express’in satış ofisi. Uzunca bir sıra bekleyip dönüş için biletlerimizi aldık. Baker Street’ten Stansted havaalanına 10 pound para vererek bilet aldık. Sonra metro ile (sarı ya da yeşil hat) Cannon Street durağına gittik. Bu arada metro haritası ile ilgili en önemli şey duraklara gerçek haritadan bakmak. Duraklar ölçeklerine göre yerleşmediği için kimi zaman aldatıcı olabiliyor. Metro haritasına buraya tıklayarak erişebilirsiniz.

Hedefimiz St Paul Katedrali. Bir gün önce dışardan gördüğümüz ve vakitlice gidelim dediğimiz bu katedrale ancak 16.30 gibi gidebildik. Oysa son ziyaret saati 16.00. Bundan sonra da ziyarete açık ama ibadet için... Saat 17.00 gibi koro oluyormuş, yine ziyarete gelenlerden. Dolayısı ile biz ancak içeri girip öyle sağa sola avanak avanak bakındık! Zira ne audio guide kalmış, ne de turlar. Tek avantajı şu oldu, para vermedik. Ama zaten bizim London Pass’imiz vardı, o ndenle bu da anlamlı bir avantaj olmadı. Ama zaten katedralin tavanına falan heyran heyran bakıp çıktığımız için bir şey de kaybettiğimizi düşünmüyorum.


Burası 8.30’dan 16.00’a kadar turistik amaçlı ziyarete açık bir katedral. Pazar günleri sadece ibadete açık. Giriş 14.5 Pound, ancak London Pass ile ücretsiz. En yakın metro durağı St. Paul’s. Ancak Cannon St. ve Mansion House durakları da uzak sayılmaz. Fazla gezemediğimiz için fazla da neler yapılabilir bilmiyorum...

Oradan çıkıp Shakespeare’s Globe’a gittik. Ama yine saat itibari ile yine başarılı olamadık. Yine içeri girip aval aval bakıp çıktık.

Giriş 11,5 Pound, ve yine tahmin edebileceğiniz üzere London Pass ile ücretsiz. Sabahları 9’da açılan tiyatroda akşam 5’e kadar tur yapabilirsiniz. Biz buraya St. Paul’sden yürüyerek gittik, ama sanırım yine en yakın durak Cannon St ya da Mansion House.

Oradan çıkıp biraz Londra sokaklarında dolaştık. Sonra da ver elini Royal Albert... Yine Mansion House yeşil ya da sarı hatta durağından binip South Kensington durağında indik. Yine çok yorulmuştuk ve Royal Albert’a yürümek işkence oldu. Beklediğimiz kadar yakın değilmiş. Web sitesinde 10 dakikalık uzaklıkta diyor ama değil, ya da biz kaybolduk da farkında değiliz  En temizi otobüsle gitmek. Biz otobüs kullanmadığımız için nasıl olduğunu bilmiyoruz, ama web sitesinde otobüsler hakkında bilgi vermiş.


Royal Albert Hyde Park’a bakıyor. Tam karşısında Albert Memorial var. (Yukarıdaki foto) Ona da öyle uzaktan baktık.

Bundan sonrası konser, ve sonra otele dönüş. Geri kalanını ayrı bir postta anlatacağım.

2 yorum:

  1. london pass nasıl aldınız ? yardımcı olursanız sevinirim.. nurdankarasu@gmail.com

    YanıtlaSil
  2. london pass nasıl aldınız ? yardımcı olursanız sevinirim.. nurdankarasu@gmail.com

    YanıtlaSil