31 Ağustos 2014 Pazar

Lizbon- Porto 2. Gün: 27 Temmuz 2014

Bugün programımızda Sintra ve Pena Sarayı var. Gün kıymetli, erkenden saat 08.30 gibi otelden çıkıyoruz. Tren 08.38'de. Yarım saatte bir var ve yolculuk yaklaşık 40 dakika sürüyor. Biz 24 saatlik lisboa card aldığımızdan trene de bu biletle binebiliyoruz. Bileti ayrıca bir biletle değiştirmek gerekmiyor, turnikeden okutup geçiyoruz. Rossio tren istasyonunda 3 Nolu peronda tren bizi bekliyor.
Sintra'ya gidecek tren

Trende Cumartesi gecesini Lizbon'da eğlenmek için gelenler dışında pek kimse yok. Bütün gece içip eve yatmaya gittikleri her hallerinden belli. Biz onların haline açılarak bakarken sanırım onlar da bizim bebekli ve elimizde Turist haritalı halimize açılarak bakıyorlardır.

40 dakikanın sonunda, 09.18'de Sintra tren istasyonundayız. Burası Sintra tarihi merkeze de Pena sarayına da nispeten uzak bir nokta.

434 numaralı otobüs ile Pena Sarayına gidiyoruz. 
Kapının önünde 434 no'lu otobüs bekliyor. Bu otobüs tüm turistik atraksiyonlara ring yapan bir belediye otobüsü. Hop-on hop-off mantığında bir otobüs. Kişibaşı 5 Euro verip otobüse biniyoruz. 

Sarayın bahçesi
15 dakika sonra Pena Sarayı'nın önündeyiz. Daha doğrusu sarayın bahçe girişindeyiz. İçeri girmek için gişeler ise bahçe girişinde... 

Pena Sarayı 

Buradan sonra saraya çıkan uzun dar bir yol var önümüzde. Neyse ki içeride çalışan otobüs de var. Bilet fiyatı 14 Euro. Lizbon karta 2 Euro indirim var. Saraya çıkan otobüs ise 3 Euro. Yani 1 kişi bize 15 Euro'ya mal oluyor. Toplam 30 Euro verip bahçeye giriyoruz.

Daracık patikalardan saraya varıyoruz. Yollar Sintra'da da sarayın bahçesinde de o kadar dar ki bisikletleri sollamak bile zor. Saray bir dağın tepesinde. İnanılmaz bir manzara sunuyor. 
Pena sarayından manzara
Transfer aracının bıraktığı yerden dolana dolana, geze geze saraya çıkıyoruz. Sarayın içine girmek için bebek arabasını yine bırakmamız gerekiyor. Kucağımızda Eda uyurken gezdiğimiz için biraz hızlı gezmemiz gerekiyor. 

Sarayın içi
Transfer aracının bıraktığı yerden gezerek saraya girmemiz ve sarayı gezmemiz toplam 1 saat sürüyor. Dağlara tepeden bakan bir cafesi var, orada da molamızı verdikten sonra yeniden transfer aracına binip başlangıç noktamıza dönüyoruz. 

Bahçede gezmeden daha fazla vakit kaybetmemek için 434 nolu otobüsü beklemeye başlıyoruz. Amaç Sintra'ya gidip yemek yemek.

Dönüş ne yazık ki geldiğimiz kadar kolay olmuyor, çünkü trafik var. Epey bekleyerek Sintra şehir merkezinde iniyoruz. Küçücük bir yer...
Sintra tarihi merkezde dükkanlar
Merkezinde hediyelik eşya satıcıları ve sıra sıra restaurantları var. Biraz dolaştıktan sonra Hockey Cafe'ye oturuyoruz. Mama sandelyesi ne bulunmaz bir nimet burada. Set menü alıyoruz. Birimiz çorba+salata+mantar soslu hindi ve çikolatalı kekten oluşan menüyü, diğerimiz ise bruschetta, ravioli ve tiramisu'dan oluşan menüyü seçiyoruz. Menüler 14 Euro, lezzetli-doyurucu. Bira ise 600'lük ve 8 Euro.
Sintra merkez
Sintra
Yemekten sonra indiğimiz durağa inip otobüsü beklemeye başlıyoruz. Şanssız günümüzdeyiz herhalde! 15 dakikada bir geçen otobüsü 25 dakika bekliyoruz, ve binmeyi planladığımız treni kaçırıp 14.40 trenine biniyoruz.

15.20'de Lizbon'da yeniden Rossio İstasyonunda oluyoruz. Eda'nın banyosu, alt değiştirmesi vs gibi gerekçeler ile otele uğruyor ve 16.30'da kaleye ve katedrale gitmek üzere yola çıkıyoruz.

Aslında kaleye çıkmak için tramvay ya da otobüs öneriyorlar. Otelden kale uzak değil, ancak oldukça yokuş. Bizim yokuşta kendimizin dışında bir de bebek arabası itmemiz gerektiği için biraz gözümüz korkuyor.
28 numaralı tramvay
Meşhur 28 numaralı tramvaylar ise inanılmaz sık, ancak pusetle binilebilecek gibi değil, herkes üst
üste...

O nedenle biz de önce bir Katedrale gidelim, sonra oradan otobüse binip kaleye çıkarız diyoruz.

Katedrale çıkan son yokuş biraz zorlu ancak onun dışında yürünmeyecek yok değil, zaten 15 dakika sürüyor. Katedrale girip biraz (10 dakika) dolaşıp çıkıyoruz. Bu arada Eda pusetinde uyuyor, bunu fırsat bilip yol üzerindeki Carma de Vila isimli bir cafeye oturuyoruz. Happy Hour da varmış şansımıza. Porto-tonik, mojito ve porto şarabı içiyoruz. Bunlar 5 Euro civarında ortalama fiyatlara sahip.
Oturduğumuz kafeden
Epey oturduktan sonra yokuşlar bizimdir deyip yürümeye başlıyoruz, önce 15 dakika civarında yokuş çıktıktan sonra güzel bir seyir terasına ulaşıyoruz: Miradouro Das Portas do Sol 

Seyir terasında selfie çekenler
Buradaki fotoğraf molasından sonra kaleye yürüyüşümüz devam ediyor. Kalenin girişinde yine hediyelik eşya dükkanları var. Kaleye çıktık çıkmasına ama içeriye girmek konusunda kararsızız. Bizim kız uyandı ama huysuz. Bizim gezecek motivasyonumuz o içkilerden ve huysuz kızdan sonra düştü. Ama anlıyoruz ki, oraya kadar çıktıktan sonra gerisin geri yürümek daha can sıkıcı olacak kaleye girmeye karar veriyoruz.
Kalenin yokuş yolları

Kale'ye giriş 09.00-21.00 arası mümkün (yaz sezonunda) ve 8,5 Euro. Biz Eda sayesinde öncelikli gişeye gidip sıra beklemeden biletlerimizi alıyor ve kaleye giriyoruz.
Kaleden Lizbon manzarası
Kale yine güzel manzaralar sunuyor bize. Ama yerler çok taş, arabayı sürmek mümkün olmuyor. Arabayı kapatıp omzumuza asıyoruz da huysuz kıza çözüm bulamıyoruz. o yüzden çok dolaşmadan çıkıyoruz. 18.20'de girdiğimiz kaleden 18.50'de çıkıyoruz.
Alfama bölgesi tramvay hattı
Alfama
Yankesicilik çok yaygın olduğundan duvarlarda uyarılar var. 
Yokuş aşağı yürümek ne keyifliymiş :) Yürüyerek yeniden rua Augusta'ya iniyoruz. Burası yokuş aşağı 20 dakika sürüyor. Eda'nın yemek vakti geldi, ama biz aç değiliz, o yüzden starbuck'sa oturmak amacıyla sabah gördüğümüz Rossio İstasyonu'nun altındaki Starbucks'a yöneliyoruz. Ama yolda bizi bir sürpriz bekliyor.

Rossio Meydanındaki sokak bandosu

Eğlenceli müzikler ve dans gösterisi izliyoruz

Bu eğlenceli müzikleri dinleyip kahve ile soluklandıktan sonra Bairo Alto'ya gidiyoruz. Burası da yokuş yukarı. Buraya isterseniz Santa Justa asansörü ile çıkabilirsiniz ama biz hep önünde sıra olduğundan yürüyoruz. Bir bakıyoruz ki asansörün üst tarafına gelmişiz bile. Ancak epey yokuş çıkmamız gerekti.
Bairo Alto'ya çıkan yokuşlar. Burası Rossio İstasyonun hemen yanı. Bu yokuş yerine Rossio'nun yürüyen merdivenleri de kullanılabilir :)

Santa Justa asansörünün üst tarafından manzaraya bakıyoruz, yanımızda arkeoloji müzesi olarak kullanılan açık çatılı katedral var.

Carmo Covent (Açık çatılı katedral) 

Santa Justa'nın tam altı. 

Santa Justa'dan manzara

Santa Justa'dan ayrıldıktan sonra yukarıya (deniz tarafının ters istikametine) yürümeye devam ediyoruz. Sokaklar boş. Daha hava kararmadı... Aklımdan "Bairo Alto'ya çok hareketli demişlerdi, burası amma sakin" diye geçirirken birden süslenmiş bir sokak görüp oraya giriyoruz. Meğer Bairo Alto'nun sokakları böyle süslenmiş. 

Lizbon'da her tarafta çamaşır ve yokuş var. 
Bairo Alto'nun sokakları süslenmiş. 

Bairo Alto

Bairo Alto gece hayatı ile öne çıkan, masaların sokaklara atıldığı kalabalık bir yer. Ama biz pusetle bu profile pek uymadığımızdan sadece sokaklarında dolaşmakla yetiniyoruz. Rua Garrett isimli şık mağazaların olduğu caddeden deniz kenarına doğru iniyoruz. Yeniden Rua Augusta, plaça commercio ve sonrasında uyumamakta direnen kızımızı uyutmak üzere otele dönüyoruz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder