Otelimizin kahvaltı salonundan |
Otelden çıkınca otelin önünden metroya binip wienmitte durağında iniyoruz. Burası bir alışveriş merkezi aynı zamanda. Havaalanı aktarmaları da buradan yapılıyor.
Metrodan indikten sonra yaklaşık 1 km bir yolumuz var. Ancak yol sıkıcı, kızlar yorucu. Bundan sonraki seyahatte daha çok toplu taşıma kullanacağım. Kızlar bizi yollarda yorduğu için ana görülecek yerlere dermanımız kalmıyor.
Bizim gibi yapmayacaklar için buraya en yakın otobüs durağı 150 metre ilerdeki Hetzgasse. Buradan 1 nolu tramvay geçiyor. 1 Nolu tramvaya Schwedenplatz'dan binilebilir. Schwedenplatz'dan ise U4 ve U1 geçiyor.
Hundertwasser |
Müze Binası |
Bundan sonrası yine sıkıcı bir yol. Toplam yol 1,5 km yürüyerek. Yürümek dışındaki alternatif yeniden Hetzgasse'den 1 nolu tramvaya binip geriye doğru bir durak gitmek ve Radetzkyplatz durağından O hattına binerek Prater'de inmek.
Resim yazısı ekle |
Uzaktan dönme dolap gözüküyor. Bu parkın sembolu oldukça eski. Wikipedia şöyle yazmış
"Prater içinde bulunan Lunapark’ta ki Viyana’nın sembollerinden Riesenrad (Dönme Dolap) 1896 yılında İmparator I.Franz Joseph’in tahta çıkışının 50. yılı dolayısıyla İngiliz mimar Walter B. Basset’e 30 adet vagonlu olarak yaptırılmıştır. II. Dünya Savaşı’nda hemen hemen tamamı yanmış 1947 yılında 15 vagonlu olarak tekrar hizmete açılmıştır."
Prater dev bir lunapark. Her yaştan birileri için eğlence bulmak mümkün. Eda gerçekten çok eğlendi. Bazı şeylere yaşı ya da boyu tutmadığı için çok üzüldü. Tüm detaylara bu web sitesinden bakılabilir. http://www.praterwien.com/en/home/ . Giriş ücretsiz ancak her etkinliğin kendi ücreti var. 10 ile gece yarısı arası açık. Ancak Viyana'da görüştüğümüz arkadaşlarımız hava karardıktan sonra Prater civarının profilinin değiştiğini söyledi.
Öğle yemeğimizi de parkta yiyoruz. Kayda değer bir şey olmadığı için detayları yazmıyorum. Park içinde oldukça fazla yemek seçeneği var ama biz bizi cezbedeni pek bulamadık.
Artık Eda iyice yorulunca parktan çıkıyoruz. Prater metro durağından U1'e binerek yeniden Stephanzplatz'a gidiyoruz. Buradan Kartner Strasse'de Sacher Cafe'ye gidiyoruz. Bizi içeriye almıyorlar :) İçerisi darmış, bebek arabasını kapatmamız gerekiyormuş, ama içinde çocuk uyurken kapatamayacağımız için bahçede bir yer ayarlıyorlar. Bahçe dediğim de cadde aslında. Buranın Sacher Torte'si meşhu haliyle. Kahve ve Torte istiyoruz. Niye meşhur anlamıyoruz. Viyana'nın tatlıları bende iz bırakmadı.
Viyana |
Gerçekten pahalı şaraplar da var markette |
Buradan şehir merkezinde dolanarak biraz alışveriş yapıyoruz. Eğer siz de benim gibi yurtdışında market alışverişi sevenlerdenseniz size çok gurme bir market önerim olacak. Julius Meinl. Graben Caddesi ile Kohlmarkt'in kesişiminde büyük bir market var. Yanında aynı isimle bir restaurant var. Restauranta değil de dışarıdan market olduğu belli olmayan cafe gibi gözüken yere girerseniz tüm dünyadan gelmiş nefis ürünler bulabilirsiniz.
Burada da bir kahve içiyoruz, kahve gerçekten nefis.
Julius Meinl |
Buradan sonra yeniden metroya binip otele dönüyoruz. Akşam yemek için rezervasyonumuz var. Elimizdekileri bırakalım, biraz da bizim otelin caddesinde gezelim, yeniden museum Quarter'a gidelim istiyoruz.
Otelimizin olduğu cadde Mariahilfer caddesi bir alışveriş caddesi. Cumartesi günü de oldukça hareketli. Yedeklerimiz de kirlendiği için acil alınması gereken bir kaç parça şey var, onları alıyoruz ama saat de artık 6'a geldiğinden yavaş yavaş kapanıyor mağazalar.
Akşam 20.30'da bir restaurantta rezervasyonumuz var. Museum quarter'da vakit geçirip sonra Nil'i uyutup restauranta gideriz diye düşünüyoruz. Museum Quarter'daki müzelere girmeden oradaki dev su yatağında kızların eğlencesini izliyoruz. Daha önce de bahsetmiştim burada müzelere gitmeseniz bile bu avluda vakit geçirin mutlaka.
Buradan çıkıp yürüye yürüye şehir merkezine gidiyoruz. Amaç yemek saatine kadar Nil'i uyutmak. İlk defa yurtdışında kumaş peçeteli bir restaurantta yiyeceğiz. Nil uyursa diğerine de telefon tablet bir şey verir çevredekilerin huzurunu kaçırmadan yemek yeriz diye düşündük.
Saat 20.30'da Plachutta'da oluyoruz. Burası Tafelspitz'i ile meşhur olan bir yer. Tafelspitz ise aslında et haşlama. Et aşağıdaki gibi geliyor. Önce çorba olarak suyu içiliyor. Sonra kahverengi bir ekmeğe iliği sürülüp yeniyor ve en sonda da eti yeniyor. Biz direkt etinden başlayınca Türk garsonumuz bizi uyardı :) Yanına da güzel bir patates servis ediliyor. Biz 2 porsiyon Tafelspitz söyledik. 1 şişe şarap ve 1 limonata ile birlikte 100 Euro gibi bir hesap ödedik. Yemek gerçekten çok çok güzeldi.
Otelimizin olduğu cadde. |
Çocuk müzesinin tam önünde su yatağı eğlencesi |
Şehir merkezini arşınlayarak çocuk uyutma seansı |
Tafelspitz |
Ancak yemek beklediğimiz gibi geçmedi. Nil anında uyandı, Eda tablet istemedi. Carrak currak bir yemek yedik. Hatta bir ara ben tuvalete indiğimde üst kattan gelen sesleri duyup koşarak yukarıya çıktım. Eda ben masadan kalktığım için krize girmiş şekilde ağlamış, Nil de ablası ağlıyor diye kıyameti koparmış, Olay yerine vardığımda Serkan ikisini birden kucağına almış hoplatıyordu ve tüm masalar yemeğini bırakmış bizimkileri izliyordu:)
Yarın son günümüz, gündüz gezeceğiz, 10'da Ankara'ya ucağımız var.