24 Ocak 2012 Salı

Hollanda 1. Gün: 24 Nisan 2010

Hollanda yazılarını daha oradayken yazmıştım. Hepsi bir yerde dursun diye buraya da aynı yazıları kopyaladım.


Buranın saati ile sabah 6.30... Kalktım, kahvenin suyunu koydum o kaynarken buraya yazayım dedim...
Burada hem turistiz hem değiliz. Yanımızda burada yaşayan rehberler olunca pek turist gibi hissetmiyoruz kendimizi. Mesela normal şartlarda cumartesi gecesi TR'den ilk defa Hollandaya gelen birileri ne yapar?
Biz evde bira falan içip Beşiktaş-Sivas maçının özetini izledik. Zira teyzemler dedi ki "bugün cumartesi bi dolu sarhoş turist olur ortalarda rahat edemeyiz, hafta içi red light'a falan gidelim"... Ya da pazar sabahı için planımız şöyle. Kuzenimin oynadığı ligte maçı var 12'de. Eşime de takım forması, ayakkabı, tekmelik vs ayarladı. Bugün maç yapacaklar. Haaa oynadıkları takımdakilerin de hepsi Türk. Akşam da faslı bir balıkçının pişirdiği balıkları evde Yeşil Efe eşliğinde gümleteceğiz. Ya da birşey alacak oluyoruz, aman delimisiniz be bunlar turistler için diyorlar :)

8 gün kalacağız burada. Bir gününde Volendam'a bir gününde Brugge'e gitmeyi planlıyoruz. Bir gün kraliçenin doğumgünü. Orada sabahtan ikinci el satışı yapıp öğleden sonra takılacakmışız sağda solda... Turuncular içinde... Geri kalan günlerde Amsterdam'dayız.

Dün neler yaptık?

Havalanından 6.30 gibi çıktık. Eve geldik, sohbet kahvaltı vs. 9 gibi biraz uyuyalım dedik, ama ben gün bitiyor diye 12'de diktim kocamı ve bizi karşılayabilmek için sabah 4'de işten çıkıp uyumadan havaalanına gelen kuzenimi. Çıkıp bir tramvaya atlayıp, Müze Meydanında (museumplein) indik. Kuzen, Van Gogh müzesine girmek için bekleyenleri görüp dalga geçti. Tüm müze girişleri hafta içine ertelendi. Hafta sonu İngiltereden vs çok gelen oluyormuş, ve aslında haftasonu gezmek için pek uygun zamanlar değilmiş. Tadını çıkarmak istiyorsak hafta içi gitmek gerekiyormuş. Ya da bizi yedi, bilmiyorum...

Albert cuypmarkt'a gittik. Burası uluslararası bir pazar. Bir sokağin iki yanına tezgahlar kurulmuş. Sebze-meyveden, giyim kuşama, yerel şeylerden yiyecek içeceklere kadar bir dolu şey var.

Pazarda haring (ekmek içinde soğan, turşu ile sunulmuş çiğ balık) ve lumpia yedik. (vietnam sigara böreği. Derin yağda kızarmış böreklerin içinde sebze var, çin böreğini andırıyor. Acılı bir sosla yeniyor.). Foto Haring'çinin önünde...

Dönüşte Heineken Experence'ın oradan geçtik. İçine girmedik, kapısında falan sanki girmişiz gibi fotoğraf çektirdik. (Burası bir bira fabrikası, İrlanda'da Guinness'inkine gitmiştik. ) oradan bir yerde oturup kahve içtik. Hava esmediği zaman çok güzel. Kahve için oturduğumuz yerde güneş vuruyordu, dışarda t-shirtle oturduk.


Oradan bana sarı laleler almaya çiçek pazarına gittik. Açıkçası orayı hiiiiç öyle beklemiyordum. Sadece lale doğanları vardı, hiç açmış çiçek göremedik. Tam da lale zamanı halbuki... Mazhar nereden almış ki Biricik'e laleleri?



Bir dolu yer yürüdük. Kanalların üzerinde gezip durduk. Rembrant Meydanına gidip, usulden olduğu üzere fotoğraf çektirdik. Amsterdam resimleri satılıyordu. Çok güzel renklerde... Paraya kıyıp alamadım. danesine 15 Euro dediler. Ama aklım kaldı, gidip alabilirim. Tuschinski Sineması'na girmemiz önceden tembihlendiği halde unutmuşuz, girmedik. Başka bir gittiğimize kaldı. Buradaki bir smart shop'tan lolipop aldık! Smart shop kafa yapıcı maddelerin satıldığı dükkanlar. Hafif uyuşturucu türlerini buradan atıyorlar. Coffee shopların aksine burada birşey içemiyorsunuz, alıp gidiyorsunuz. Adamla kuzenin uzun mülakatları sonucu adam bize lolipop verdi. Haşhaşlı...

Oradan muhtelif yerlerde yürüdük. Açıkcası oralar nerelerdi bilmiyorum. Zaten bu yazıyı da google ve haritalar yardımı ile yazıyorum :) Nihayetinde Dam meydanına çıktık. Orada bir burger'a girdik. Sonra yine kanalların üzerinden yürüyerek bir bara gittik.

Burada test için 3 küçük bira isteyebiliyorsunuz. biz 3 kişi olduğumuzdan toplam 9 tane değişik küçük biramız oldu. Döndüre döndüre içtik. Sevdiklerimizi not ettik.

Sonra kanalın yanına atılmış masalardan birine oturduk. Bir bira da orada içtik. Bir milyon tane gay vardı, onları izledik. Bir ara yanımızdan beerbike diye birşey geçti. 22 kişilik bir bisiklet. Ya da tekerlekli masa diyelim. Amcalar bir yandan içip bir yandan pedal çeviriyorlar. Ve hatta şarkı söylüyorlar.

Ben barda tuvalete girmeyi unuttuğum için alışveriş merkezinde tuvalet aradık. O arada mango, lacoste gibi markaların fiyatlarına baktık. TR ile aynı. Teyzemle buluştuk. Dam civarında bir Arjantin Restaurantı bulup oturduk, bir yemek yedik. Yine dolana dolana döndük, tramvaya.

Yukarıda dediğim gibi daha fazla gezmek istemedi bizim yerliler. Tramvaya bindik, bir baktım yan koltukta üniversiteden arkadaş... Naber nedir vs vs konuşurken, bak dedi kimler var. Başka tanıdıklar... Komik oldu. Amsterdam cidden küçük yermiş.

Akşam evde maç özeti, bira, haşhaşlı çay derken ben sızdım gittim tabi . Sabahın 6.30'unda kalkıp, tam 1 saatte anca bu yazıyı yazdım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder