Biz giriş biletlerimizi kapıdan aldık. Internetten de alma imkanı var sanıyorum. Ama biz gittiğimizde çok da "high season" olmadığı için ve tabi sabah erken olduğu için sıra yoktu. Tam gittiğimizde yeni gişe açılması da şans olabilir tabi :)
Disneyland'ta 2 tane park var. Biri Disneyland Park, diğeri ise Walt Disney Stüdyoları. Biz her ikisine de gittik. "1 gün 2 park" olarak biletlerimizi aldık. Herşeye binelim, oradan oraya geçelim vs derseniz 1 gün yetmez. Ama biz hem roller coaster tarzı şeylerden hoşlanmadığımız için hem de zaten pariste topu topu 5 günümüz olduğu için tek gün gitmek zorunda kaldık. Ama havasını koklamak için bize yetti. Ben daha az para verdiğimizi hatırlıyorum ama şu anda 1 gün 2 park için 71 Euro alıyorlarmış. Güncel fiyatları buradan kontrol edebilirsiniz.
İçeride sıra var. Her yerde! Bazı yerlerde önceden rezervasyon yaparak sırayı azaltmanız nispeten mümkün ama biz bu sistemi pek kullanmadık. Zaten sınırlı sayıda yere girip çıktık. İkisi dışında hepsinden de çok keyif aldık.
Keyif almadıklarımız başında günün en sonunda girdiğimiz The Twilight Zone Tower of Terror. Burası stüdyoların olduğu tarafta 13 katlı bir otel. Asansöre biniyorsunuz ve bam asansör düşüyor. Bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Tansiyon hastası bir insanım ben! her tarafta da yazıyordu kalp hastasiysanız girmeyin, hamileyseniz aman haaaa falan diye ama 13 yaşındaki çocuklar bile sırada olunca sallamadık, girdik sıraya. Tek hatırladığım ablamın "Şebnem bağır" demesi. Zira herkes çığlık çığlığa bağırırken ben kitlendim kaldım. Kimisi için çok komik gelebilir bu dediklerim çünkü baktım benim dışımda herkes çok eğlenmişti. Ama bu aktiviteler bana göre değil, ne yapayım.
Diğer keyif almadığımız, alamadığımız aktivite ise trenle gezilen bir şeydi. Ona binemedik. Teknik bir sıkıntı oldu sanırım. Yaklaşık 45 dakika sıra bekledik, sonra da bir anons duyduk. "Sorun var, ne zaman başlayacağı belli değil, isterseniz bekleyebilirsiniz" diye. Girmek de zor, çıkmak da zor bir sıradan çıkmak zorunda kaldık.
Onun dışındaki her şey gayet güzeldi. Hediyelik eşyacılar ve yemek yerleri de başarılıydı. Ama sıra sıra sıra... her yerde!
Akşam 6 gibi oradan ayrıldık. Yine tren + metro ile otele döndük. Elimizdeki fazla yükü bırakıp hemen yine sokağa attık kendimizi. Paris'teki son gecemiz. Ama Disneyland bizi iyi yormuş. Otele yakın olan republique meydanına da hemen hızlıca bir KFC bulduk ve orada yedik. Bundan önce aslında küçük bir alışveriş de yaptık. Orada en çok kullandığımız süpermarket zinciri olan Marche Franprix'den Türkiye'ye getirmek üzere 4-5 Euro'luk şaraplar aldık.
Yemekten sonra çöken ağırlığa aldırmadan biraz yürüyelim içecek bir şeyler, oturacak bir yerler bulalım dedik. Bu sefer metro kullanmak yerine yürümek istedik. Aslında otelimiz şehir merkezine yürüme mesafesindeydi ama gün içinde hep çok yürüyeceğimizi bildiğimizden genelde sabah ve akşamları metroyu kullanmayı tercih etmiştik. Bu sefer acelemiz yok.
Republique Bulvarından Rue du Temple'a dönüyoruz. Yürüyerek önce Pompidou Centre'in önünden geçiyoruz. Burayı programımıza almamıştık, o kadar sanattan anlayan sanat meraklısı insanlar değiliz. Daha sonra "Place igor stravinsky" önünde bir fotoğraf çektirdik:) Ama Fotoğraf çektirdiğimiz yerin neresi olduğunu ancak 2 dakika önce öğrendim. Yaşasın Google Maps Street View.
Oradan bir yerde oturup şarap içiyoruz. St Denis Sokağındaki Cafe Arena... Bölge cıvıl cıvıl. Gay bölgesi sanırım, hatta oturduğumuz yer de bir gay bar. Oradan kalkıp yine Latin Quarter'a gittik. Biraz hediyelik eşya alışverişi yaptık. Sonra yine otel.
Aslında 5. günümüz daha var Paris'te, ama son gün sadece ufak bir tur yapıp bir yerde bir kahve içip günü bitiriyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder