26 Haziran 2012 Salı

Uzakdoğu 4. Gün: 27 Şubat 2012

Bugün turun serbest günü. Ama tabi biz erkenden yola döküleceğiz.
Turda tanıştığımız şirin Tuğçe ve Simruy ile birlikte sabah buluşup önce saraya gitmeye karar veriyoruz. Sabah erken çıkmamızın iki önemli gerekçesi var, hava çok sıcak ve sarayın çok kalabalık olduğunu duymuşuz. O nedenle ucuz taksiye binip sabah 8.00 gibi otelden ayrılıyoruz.

Saray
 
 
Saray



Saray'da nöbet değişim törenine rastlıyoruz.

Saray bana gerçekten disneyland'ı hatırlatıyor.
Saray  'da açılıyor ve giriş için bir dress code var :) En azından yarım kollu giyinmek, tayt gibi vücudu saran şeyler giymemek gibi koşullar var. 8.30'da saray açılıyor. Ve biz ilk ziyaretçilerdeniz. Ancak az önce bahsettiğim kıyafet yönetmeliğine takılıyoruz, o nedenle kızlar bizden ayrılıp taytı kapatacak bir şeyler aramaya gidiyorlar. Giriş 400 baht ve bu orası için cidden iyi para :) Kişi başı 25 lira gibi düşünebiliriz. 

İçerisi cidden ihtişamlı. Yine de burayı görmeden Bangkok'ta orayı görmezseniz geziniz eksik kalır diyenlere inat ben o kadar da etkilenmedim. İçeride zümrüt buda ve kralın sarayı var. Ama sanki disneyland. O kadar renkli ve o kadar masalsı...

İçeride yaklaşık 1,5-2 saat kalıyoruz, ancak güneş yavaş yavaş zorlamaya başlıyor. Bu arada içerisi son derece kalabalık olmaya başlıyor. İyi bir saatte geldiğimize hükmedip saraydan ayrılıyoruz.

Bir sonraki durağımız Wat Arun'a gitmek üzere çabalamaya başlıyoruz. Benim kitabı bilgim iyi (hangi iskeleden neye bineceğiz vs) Kocamın ise harita bilgisi. Biz bu iki bilgi ile inatlaşırken adamın biri yanımıza yanaşıyor, hemen nerdensin, Aaa HAsan Şaş falan deyip bizi yanlış tarafa yönlendiriyor. Meğer onun turlarının olduğu tarafmış o. Daha önce Wat Arun'a gitmek için ödenecek paraları bildiğim için turun bu kazığını yemiyoruz. biraz yol yürüyerek şehir hatları vapuruna biniyoruz :) Bu sandal (!) nehrin iki yakası arasında gidip geliyor. 3 dakika falan sürüyor nehri geçmesi. Yine de o sıcakta tekne ile karşıya geçmek hoşumuza gidiyor.
Wat Arun karşıda, nehirin öte yanında.

Ancak Wat Arun'a gidince içeriye girmiyoruz. Daha ziyade oradaki hediyelik eşyacılarda takılıyoruz, biraz dinleniyoruz, şu fotoğrafları çektirip bolca eğleniyoruz.


Bir süre sonra oradan ayrılıp artık bu sıcakta bir alışveriş merkezine gitmek lazım diyoruz. Yine taksiye binip bu sefer Siam Paragon'a gidiyoruz. Bu dün gittiğimiz alışveriş merkezine göre daha lüks bir alışveriş merkezi. Önce Alışveriş merkezinin içindeki bir italyan restauranına yemek yiyoruz. (Pomodoro) ve son derece memnun kalıyoruz.

Yemekten sonra da Siam Ocean World'e gidiyoruz. İçeride çok keyif alıyoruz. Yalnız içerisi ne kadar güzelse 4D sineması da o kadar kötü. Boşuna vakit kaybettik.

Sonrasında MBK isimli alışveriş merkezine gidip biraz dolanıp biraz da vakit geçirmek için  Gateaux House isimli bir zincir kahveciden kahve içip tatlı yiyoruz.

Oyalanma nedenimiz aksam Siam Niramit isimli bir şova gidecek olmamız. Tayland kültüründen dans ve şovları içeriyor. Biz oraya erken gidiyoruz, çünkü okuduğumuz kadarıyla içeride gezilecek bir köy vs de var. Ayrıca içerde açık büfe bir yemek salonu da varmış. Biz tok olduğumuz için yemek seçeneğini almıyoruz, oradaki büfede cips ve bira ile oyalanıyoruz. Zaten köyde de o kadar uzun vakit geçirilmiyormuş. Standart koltuklara kişi başı 1500 Baht yani 90 TL civarında bir para veriyoruz. Buna yemek ekleseydik 20 lira fazla verecektik. Show 8'de başlayacak ancak ondan önce bahçede beklerken dans etmeye başlıyorlar. İçerde fotoğraf çekmek yasak, tüm makinalara el konuluyor. O nedenle çok erken değil ama 7 gibi orada olmak faydalı olabilir.

Show 80 dakika sürüyor. Açıkcası bir yerden sonra bu bana fazla geldi. Sahne etkileyici ama yine de paranın karşılığını vermek için uzatılmış bir show izlenimi veriyor.

Siam Niramit'ten çıkınca Sirocco'ya gitmek istiyoruz. Burada da dress code var. Şort, sandalet vs gibi şeylerle almıyorlar. Ve biz aslında buna uygun giyindik. Ne yazık ki buraya da sırt çantamız var diye giremiyoruz.

Biz de madem öyle bir Irish Pub'a gideriz ve Guinness içeriz diyoruz. Buranın en populer birası Singha, ve biz bu Singha'yı da çok sevdik, ama Sirocca'ya giremediğimiz için küsüz, biralarını içmiyoruz.


18 Haziran 2012 Pazartesi

Uzakdoğu 3. Gün: 26 Şubat 2012

Uzakdoğu için plan yaparken en çok zorlandığım şey zaman planı yapmak oldu. Tura bağlı olmak, internetteki bilgilerin yetersiz oluşu vs plan yapmamı engelledi. Dolayısı ile ilk defa bir seyahate plan yapmadan, anlık kararlar ile gezme planı ile gittim.
Benim gibi plan takıntılı birileri okur belki diye yazmaya başladığım bu blogta ne yazık ki bu Uzakdoğu seyahati için ben de pek detaylı bilgi veremediğimi fark ettim. Bunun iki nedeni var;
1.       Turla gidince gerçekten kendin gezdiğin kadar hakim olamiyorsun hiçbir şeye.
2.       Yazarken çok uzun aralar veriyorum, ben de unutuyorum.
Bu girizgah beklentileri karşılayamazsam diye bir özür mahiyetinde yapıldı, şimdi asıl konuya gelebiliriz.
Günlerden Pazar ve Bangkok’tayız. Turla birlikte yüzen çarşıya gideceğiz, oradan dönüşte turdan ayrılma niyetimiz var. Bangkok’un meşhur trafiğinden etkilenmeden yola çıkıyoruz, malum günlerden Pazar ve biz şehrin biraz dışındayız.
Hindistan Cevizi Çiftliği

İlk önce bir Hindistan cevizi çiftliğine uğruyoruz. Çiftlik falan deyip beklentiyi yükseltmeyeyim, bir numara yok. Arkada hindistan cevizi ağaçları. Önde hindistan cevizlerini nasıl kullandıklarını gösteren 3-4 tezgah. Ve bir hediyelik satış tezgahı. Ancak bu ilk pazarlık deneyimimiz olacak çok heyecanlıyız. Hindistan cevizi yağlarından alıyoruz. (Bu yağları kullanamadım, zira ankara’ya gelince dondular. Hava 36 derece, hala donuk vaziyetteler J)
Kocamın ilk pazarlık denemesi
Tahminen bir yarım saat sonra asıl istikametimiz olan Yüzen Pazar’a doğru hareket ediyoruz. Saat 9 gibi orada oluyoruz. Uzunca bir sıra var, ve bu sıra Bangkok’ta gördüğüm sanırım tek sıra. Burayı internetten oldukça fazla kaynaktan okumuştum, ama yine de en keyifli kısmının Yüzen Pazar’a gitmek için kullanılan tekneler olduğunu atlamışım. Pazardan ziyade pazara ulaşmak için kullanılan tekneler hoşumuza gitti bizim.
Pazarda yeniden bir kano kiralamadık, karadaki pazarlarda gezdik. Taze meyve ve biraz hediye alışverişi yaptık. Sonra da ilaç gibi gelen bir buzlu kahve içtik. Pazarlık sevmeyen insanlar olarak çoğu şeyin fiyatını bile soramadık, zira sorunca alana kadar pazarlık yapmak zorunda kalıyorsun. Yine de belki de bizim alma modumuzun düşük olduğunu fark eden satıcılar yüzünden internette bahsedilen kadar zor durumlar yaşamadık. Kimse alalım diye boynumuza yapışmadı.
Neler aldık/alınabilir derseniz… Taze meyvelerden alıp onları yerken yürüyebilirsiniz. Güzel, püfür püfür elbiseler var, ben bir hasır çanta aldım. Tiger Balm dedikleri vicks benzeri ilaçtan alınabilir. El işçilikleri biblolar vs… Ancaaaak, bunların hepsini şehirde daha ucuza bulmak mümkün. Tiger balm bütün Boots Mağazalarında var. Ayrıca alışveriş merkezleri özellikle MBK’da yüzen çarşıda satılan her şeyi gördük. Dolayısı ile bence çarşıda çok alışverişe gerek yok.
Bu arada  kazık yeniyor mu, evet yeniyor. Ama önemli mi, değil…
Misal, bir yerde bir şey beğendik. Tanesine 800 Baht dedi. Biz 3 tanesini 1000 Bahta aldık. Daha sonra başka bir yerde aynısını 270 bahta, daha sonra 190 bahta ve en sonunda 150 bahta gördük. Düşününce ne olacak tabi, biz 20 liraya almışız, ederi 9 liraymış. Türkiye de görsem 40-50 liraya da alırdım zaten.
Pazardan 11.30 gibi ayrılıyoruz ve tur bizi teak atölyesine götürüyor. İşçiliklere hayran kalmamak elde değil.
Teak atölyesinden sonra turdakiler kanal turuna katılacaklar, ancak biz kanal turunu kısmen yaptığımızı düşünüp kendi kendimize gezmek istiyoruz. Turla yeniden akşam otelde buluşacağız, ve önce “sea food market”e sonra da gece pazarına gideceğiz.
Tur kanal turuna binecekleri River City Alışveriş Merkezinde bırakıyor bizi. Oradaki alışveriş merkezinde bir şey yok, ancak güzel cafeler var. Yine de biz hemen yemek istemiyoruz. Oradan MBK dedikleri alışveriş merkezine gidelim diyoruz. Bangkok için araştırma yaparken herkesin alışveriş merkezine gitmesine çok şaşırmıştım. Ancak hem hava şartları hem de ucuzluk nedeniyle görünen o ki, alışveriş merkezine gitmek burada turistlik bir aktivite. Dolayısı ile biz de akıma uyuyor ve alışveriş merkezine gidiyoruz.
Riverside’ın oradaki taksiciler bizi kapıda karşılayıp nereye, şu kadara götürürüm vs diye sıkıştırıyorlar. 20 lira falan istedikleri para. Serkan yok diyor, yoldan bineriz. Biraz ilerleyip onlardan kurtuluyoruz. Kadının birine taksi ile nasıl gideceğimizi soruyoruz, yolun hangi tarafından falan… Ama kadın inatla bizi otobüse bindirmek istiyor. Ne gerek var 30 baht vereceksiniz sadece falan diyor. Sırf kadına ayıp olmasın diye durağa kadar gidip o arkasını dönünce taksiye biniyoruz. Taksi bizi 90 bahta yani 5 lira civarında bir paraya götürüyor.
Alışveriş merkezinin bir kısmı tezgah tezgah… Orada da az da olsa pazarlık imkanı var, ancak çok da yapılmıyor. Biraz dolaşıp daha önce arkadaşlarımızın tavsiye ettiği Fuji isimli japon restaurantına gidiyoruz. Pek memnun kalmasak da –Japon mutfağını da sevmiyor olabiliriz tabi J- tıka basa doyuyoruz.
Oradan yine taksi ile 6-7 lira vererek epey uzaktaki otelimize gidiyoruz. Amaç turla buluşmak.
Turun programına göre önce sea food market’e gideceğiz, oradan da gece pazarına.

Her ne kadar şehirdeyken sırf bunun için otele dönmek anlamsız gelse de organizasyon problemi olmasın diye dönüyoruz. Ve bu noktada seni uyarmak isterim sevgili okuyucu, turun bu kısmına katılma, boşver. İstersen kendin de rahat rahat gidersin.