18 Haziran 2012 Pazartesi

Uzakdoğu 3. Gün: 26 Şubat 2012

Uzakdoğu için plan yaparken en çok zorlandığım şey zaman planı yapmak oldu. Tura bağlı olmak, internetteki bilgilerin yetersiz oluşu vs plan yapmamı engelledi. Dolayısı ile ilk defa bir seyahate plan yapmadan, anlık kararlar ile gezme planı ile gittim.
Benim gibi plan takıntılı birileri okur belki diye yazmaya başladığım bu blogta ne yazık ki bu Uzakdoğu seyahati için ben de pek detaylı bilgi veremediğimi fark ettim. Bunun iki nedeni var;
1.       Turla gidince gerçekten kendin gezdiğin kadar hakim olamiyorsun hiçbir şeye.
2.       Yazarken çok uzun aralar veriyorum, ben de unutuyorum.
Bu girizgah beklentileri karşılayamazsam diye bir özür mahiyetinde yapıldı, şimdi asıl konuya gelebiliriz.
Günlerden Pazar ve Bangkok’tayız. Turla birlikte yüzen çarşıya gideceğiz, oradan dönüşte turdan ayrılma niyetimiz var. Bangkok’un meşhur trafiğinden etkilenmeden yola çıkıyoruz, malum günlerden Pazar ve biz şehrin biraz dışındayız.
Hindistan Cevizi Çiftliği

İlk önce bir Hindistan cevizi çiftliğine uğruyoruz. Çiftlik falan deyip beklentiyi yükseltmeyeyim, bir numara yok. Arkada hindistan cevizi ağaçları. Önde hindistan cevizlerini nasıl kullandıklarını gösteren 3-4 tezgah. Ve bir hediyelik satış tezgahı. Ancak bu ilk pazarlık deneyimimiz olacak çok heyecanlıyız. Hindistan cevizi yağlarından alıyoruz. (Bu yağları kullanamadım, zira ankara’ya gelince dondular. Hava 36 derece, hala donuk vaziyetteler J)
Kocamın ilk pazarlık denemesi
Tahminen bir yarım saat sonra asıl istikametimiz olan Yüzen Pazar’a doğru hareket ediyoruz. Saat 9 gibi orada oluyoruz. Uzunca bir sıra var, ve bu sıra Bangkok’ta gördüğüm sanırım tek sıra. Burayı internetten oldukça fazla kaynaktan okumuştum, ama yine de en keyifli kısmının Yüzen Pazar’a gitmek için kullanılan tekneler olduğunu atlamışım. Pazardan ziyade pazara ulaşmak için kullanılan tekneler hoşumuza gitti bizim.
Pazarda yeniden bir kano kiralamadık, karadaki pazarlarda gezdik. Taze meyve ve biraz hediye alışverişi yaptık. Sonra da ilaç gibi gelen bir buzlu kahve içtik. Pazarlık sevmeyen insanlar olarak çoğu şeyin fiyatını bile soramadık, zira sorunca alana kadar pazarlık yapmak zorunda kalıyorsun. Yine de belki de bizim alma modumuzun düşük olduğunu fark eden satıcılar yüzünden internette bahsedilen kadar zor durumlar yaşamadık. Kimse alalım diye boynumuza yapışmadı.
Neler aldık/alınabilir derseniz… Taze meyvelerden alıp onları yerken yürüyebilirsiniz. Güzel, püfür püfür elbiseler var, ben bir hasır çanta aldım. Tiger Balm dedikleri vicks benzeri ilaçtan alınabilir. El işçilikleri biblolar vs… Ancaaaak, bunların hepsini şehirde daha ucuza bulmak mümkün. Tiger balm bütün Boots Mağazalarında var. Ayrıca alışveriş merkezleri özellikle MBK’da yüzen çarşıda satılan her şeyi gördük. Dolayısı ile bence çarşıda çok alışverişe gerek yok.
Bu arada  kazık yeniyor mu, evet yeniyor. Ama önemli mi, değil…
Misal, bir yerde bir şey beğendik. Tanesine 800 Baht dedi. Biz 3 tanesini 1000 Bahta aldık. Daha sonra başka bir yerde aynısını 270 bahta, daha sonra 190 bahta ve en sonunda 150 bahta gördük. Düşününce ne olacak tabi, biz 20 liraya almışız, ederi 9 liraymış. Türkiye de görsem 40-50 liraya da alırdım zaten.
Pazardan 11.30 gibi ayrılıyoruz ve tur bizi teak atölyesine götürüyor. İşçiliklere hayran kalmamak elde değil.
Teak atölyesinden sonra turdakiler kanal turuna katılacaklar, ancak biz kanal turunu kısmen yaptığımızı düşünüp kendi kendimize gezmek istiyoruz. Turla yeniden akşam otelde buluşacağız, ve önce “sea food market”e sonra da gece pazarına gideceğiz.
Tur kanal turuna binecekleri River City Alışveriş Merkezinde bırakıyor bizi. Oradaki alışveriş merkezinde bir şey yok, ancak güzel cafeler var. Yine de biz hemen yemek istemiyoruz. Oradan MBK dedikleri alışveriş merkezine gidelim diyoruz. Bangkok için araştırma yaparken herkesin alışveriş merkezine gitmesine çok şaşırmıştım. Ancak hem hava şartları hem de ucuzluk nedeniyle görünen o ki, alışveriş merkezine gitmek burada turistlik bir aktivite. Dolayısı ile biz de akıma uyuyor ve alışveriş merkezine gidiyoruz.
Riverside’ın oradaki taksiciler bizi kapıda karşılayıp nereye, şu kadara götürürüm vs diye sıkıştırıyorlar. 20 lira falan istedikleri para. Serkan yok diyor, yoldan bineriz. Biraz ilerleyip onlardan kurtuluyoruz. Kadının birine taksi ile nasıl gideceğimizi soruyoruz, yolun hangi tarafından falan… Ama kadın inatla bizi otobüse bindirmek istiyor. Ne gerek var 30 baht vereceksiniz sadece falan diyor. Sırf kadına ayıp olmasın diye durağa kadar gidip o arkasını dönünce taksiye biniyoruz. Taksi bizi 90 bahta yani 5 lira civarında bir paraya götürüyor.
Alışveriş merkezinin bir kısmı tezgah tezgah… Orada da az da olsa pazarlık imkanı var, ancak çok da yapılmıyor. Biraz dolaşıp daha önce arkadaşlarımızın tavsiye ettiği Fuji isimli japon restaurantına gidiyoruz. Pek memnun kalmasak da –Japon mutfağını da sevmiyor olabiliriz tabi J- tıka basa doyuyoruz.
Oradan yine taksi ile 6-7 lira vererek epey uzaktaki otelimize gidiyoruz. Amaç turla buluşmak.
Turun programına göre önce sea food market’e gideceğiz, oradan da gece pazarına.

Her ne kadar şehirdeyken sırf bunun için otele dönmek anlamsız gelse de organizasyon problemi olmasın diye dönüyoruz. Ve bu noktada seni uyarmak isterim sevgili okuyucu, turun bu kısmına katılma, boşver. İstersen kendin de rahat rahat gidersin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder