25 Ağustos 2014 Pazartesi

Lizbon - Porto 4. gün: 29 Temmuz 2014

Bugün öğlene kadar Porto'da vaktimiz var, sonrasında Lizbon'da oceanarium'a gitmeyi planlıyoruz. Eda balıkları çok seviyor, Avrupa'nın en büyük akvaryumunda çok eğleneceğini tahmin ediyoruz.

Porto için pek plan yapmamıştık ve beklediğimizden de küçük çıktı. O yüzden bu sabahı yine sadece sokaklarda gezmeye ayırdık. 

Sabah 9.30 gibi bizim için oldukça geç olan bir saatte dışarı çıkıyoruz. Boş boş geziyoruz sokaklarda, biraz alışveriş yapıyoruz. ama dön dolaş yine nehir kenarına iniyoruz.






Bir bira molasından sonra yeniden yukarıya çıkıyoruz, bir yemek yiyip sao bento'dan trene binip Lizbon treninin kalkacağı Campanha istasyonuna gitmeyi planlıyoruz.

McDonald'sta yemek yiyoruz. Buradaki McDonalds'larda menüye birayı da dahil etmişler. Bu durum Serkan'ın çok hoşuna gidiyor.


Yemekten sonra biraz erken de olsa istasyona gidelim diyoruz ama in-bin yine gözümüzde büyüyor. 5 Euro'ya direkt tren istasyonuna taksi ile gidiyoruz.


Trenimize binip Lizbon'a doğru yola çıkıyoruz. 2,5-3 saat süren yolun sonunda Oriente istasyonunda iniyoruz. Akvaryum da bu bölgede. İstasyonun yanında bir alışveriş merkezi var, Vasco da Gama Alışveriş Merkezi. Bu bölgede gezilebilecek yerlerden biri de Vasco da Gama Köprüsü, Bu köprü yakın tarihte açılmış 17 km'lik bir köprü. San Francisco-Golden Gate'i hatırlattığını söylüyorlar renginden dolayı. Biz uzaktan görmek ile yetindik, ama meraklısı Vasco da Gama kulesine çıkarak da bakabilirmiş. Biz tercih etmedik.


Alışveriş merkezinin içinden geçerek yürümeye başladık. Ancak yol cascavlak bir yol, huysuz da bir kız var yanımızda güneşten korumamız gereken. Belki de o nedenle çok keyifsiz geldi nehir kenarındaki bu yürüyüş.

Akvaryum girişinde benim beklentim çok büyüktü. Ne de olsa Avrupa'nın en büyüğü! Biz daha önce Bangkok'ta gitmiş ve bayılmıştık, bu Avrupa'nın en büyüğü olduğu için Bangkoktakinden yola çıkarak gez gez bitmez diye düşünüp, biraz da paniklemiştim. Ya kızım içerde acıkırsa!






Yaz döneminde 10.00-20.00 saatleri arasında açık burası. Girişte depozito ile çalışan emanet kasaları var, biz sırt çantalarımızı oraya koyduk. 3 yaşına kadar giriş ücretsiz, yetişkinler ise 13 Euro. Eğer geçici sergiye de girmek isterseniz (bizim zamanımızda Deniz Kaplumbağaları sergisi vardı) 16 Euro.

Biletleri Serkan alıyor. Geçici serginin de biletini almış, ben söyleniyorum. Nasıl gezeceğiz o kadar yeri!

İçeri giriyoruz. Eda gerçekten de bayılıyor! Konsepti anlayana kadar önce her akvaryum önünden ayrılırken mızırdanıyor, sonra yenisini görüp yeniden mutlu oluyor.

Ben oyalanmasına izin vermeden hızlı hızlı gezdiriyorum ve bam! Sona gelmişiz meğerse! Her akvaryumda olduğunu düşündüğüm tünel bile yok! Gözümde çok büyütmüşüm, rahat rahat tadını çıkarabilirmişiz. O kadar hızlı bitiyor ki, Serkan emin olamayıp görevliye gidip soruyor, bitti mi diye.

Oradan çıkıp geçici serginin olduğu yere gidiyoruz. Bizim evin salonundan hallice bir alanda bir tane bile kaplumbağa göremeden ayrılıyoruz.

Portodan aldığımız şaraplar da elimize yük yaptığından taksi ile otele dönüyoruz (15 Euro). Yeniden check-in yapıyor ve odamıza yerleşiyoruz.

Artık bizim için bu gezi de bitti. Bundan sonrası boş boş dolanma.

Biraz Rossio Meydanı, Rua Augusta da dolanıp hediyelik eşya alıyoruz. Sonra akşam yemeği için bir otelin restaurantına oturuyoruz. Rua Augustayı kesen sokaklardan birinde, yanılmıyorsam Brown's Downtown otelinin yeri. Mama sandalyesinin olması bonus oluyor. Portekizde en çok sıkıntı çektiğimiz konu bu, hiç bir yerde mama sandalyesi bulamıyoruz!

Serkan Bacalhau diye yöresel bir yemek yiyor, ben burger tercih ediyorum. Bacalhau nefis! Hamburger de güzel ama risk almadığıma pişman oluyorum.

Yemekten sonra Rossio Meydanına bakan yerlerden birine oturup birer içki içiyoruz. Kartlarımızı yazıyoruz.

Sonrası otel ve toparlanma. Yarın bir yarım günümüz daha var, uçağımız 15.30'da, yani  biz öyle sanıyoruz... Bu da başka bir macera. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder