Roland Garros etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Roland Garros etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2012 Pazartesi

Paris 2. Gün: 6 Haziran 2010 (2. Kısım)

Kahvelerimizi içtikten sonra her internet kaynağında adı geçen, her turist kitabında mutlaka gidin denilen Berthillon dondurmacısına gitmek üzere yola koyulduk.

Ancak orayı ararken kendimizi birden dev ekranların olduğu, çeşitli atraksiyonların olduğu bir meydanda bulduk. Çünkü Fransa Açık Tenis’in final günü ! Biraz meydanda takıldık. Meydan çok şenlikli. Eniştem hız rekoru kırmaya çalıştı, ve neredeyse maçın başlamasıyla birlikte meydandan ayrıldık. Amaç dondurma yemek ve akabinde turnuvanın olduğu yere gitmek. Oranın daha şenlikli olduğunu, dev ekranlar kurulduğunu, tribünde olmasak da çevresinde dolanabileceğimizi umuyoruz. Ama önce dondurmacıya gitmek lazım. Misyonları tamamlamalıyız :)





Dolana dolana meşhur dondurmacıyı bulduk. Paris’te turistlik bir şey olur da sıra olmaz mı? Bakın sıra:



Dondurma güzeldi herhalde. Aklımda kalmadığına göre çok da güzel olmadığı sonucunu çıkarabilir miyiz?

Hemen yola koyulduk ama yol beklediğimizden uzun sürdü, içeriye girebilmek için de biletimizin olması gerekiyormuş vs. Sonuçta hiç bir şey anlamadan dönmek zorunda kaldık. Ve tam biz meydana geri döndüğümüzde maç bitmişti :) Dolayısı ile aza yetinmeyen çoğu hiç bulamaz mantığı ile o şenlikli meydana döndüğümüzde de maçın sadece son sayısını izleyebildik. Enişte bu işe epey bozuldu.



Yıl dönümümüz olduğu için başbaşa bir akşam yemeği yemek için ablamlardan ayrıldık. Rue de Petit Pont sokağının girişinde bazı hediyelik eşyacılar ve küçük restaurantlar görmüştük gezerken. Oraya gittik ve biraz hediyelik eşya dükkanlarında oyalandık. Sonra menülerine bakarak bir restaurant seçtik kendimize. (Le Latin St Jacques).

Bu arada biz orada yemek bütçesini düşük tuttuk. Süpermarket sandviçleri, Mc Donalds, KFC gibi zincir restaurantları tercih ettik. Yemek bizim için çok önemli değildi, ve o parayı başka şeylere harcamayı tercih ettik. Ama bugün özel bir gün olduğu için yine çok pahalı olmayan ama özel bir yemek yiyelim dedik.

Set menü aldık ve kişi başı 20 Euro civarında bir para verdik sanırım. Portakallı ördek feci, füme somon ve tatlılar ise nefisti.


Değişik bir Fransız garsonumuz var. Biz İngilizce konuşuyoruz, bizi anlıyor ve Fransızca cevap veriyor. Biz tek kelime Fransızca bilmiyoruz ama biz de onu anlıyoruz. Bir süre sonra neden Türkçe konuşmuyoruz ki diye düşünüyorum... O kadından yediğimiz fırçayı biz kimseden yemedik :) 4 kişilik bir masaya oturduk ikimiz. Karafı da ben aynı masanın diğer kısmına koydum. Ay kadın bir koştura koştura geldi, Fransızca bidi bidi konuşarak masanın sadece kendi kısmını kullanmamızı yoksa diğer kısmının da kirleneceğini ve oranın da temizlenmesi gerektiğini vs anlattı :)

Yurtdışında Türk yemekleri yemekten hoşlanmıyorum ama yemek isteyen olursa aynı sokakta İstanbul adında bir yer gördük. Hoş bir yere benziyordu.

Fark ettiyseniz ben akşamları çok anlatmıyorum. Zira çok yorgun olduğumuz için genellikle çok gecikmeden otele dönüyoruz. Zira sabahları 8 dedin mi dışardayız biz :) Bu yazıları yazarken de fotoğraflardan çok faydalanıyorum. Ama akşamları çok foto çekmemiş oluyorum! O nedenle yemekten sonra hatırladığım kadarıyla kocamla biraz sokaklarda dolaştık, bir yerlerde bir şeyler içtik. Les Halles durağından da metroya binip hızlıca otele gittik. Zira havanın kararması (yaklaşık 22.00 civarı) ile oralarda karanlık tipler oluşuverdi :)

Paris 2. Gün: 06 Haziran 2010 (1. Kısım)

Bugün bizim için özel bir gün. 1. Evlilik yıl dönümümüz. Eniştem için de özel bir gün, Roland Garros Fransa Açık Tenis Turnuvasının finali var :) Final maçına biletimiz ise tabi ki yok :)

Güne Versailles Şatosu ile başlamak niyetindeyiz. Buraya bugün gitme nedenimiz Salı günleri buranın kapalı olması. Daha önce söylediğim gibi Paris’e 5 gün gidilecekse Çarşamba-Pazar arası daha iyi bir seçenek. Bazı müzeler Salı, diğerleri Pazartesi kapalı. Yol yaklaşık 45 dakika sürüyor ve saray 9’da açılıyor. Biz de erkenden yola çıkıyoruz.



Versailles şehir dışında o nedenle metroya binerken biletinizin tüm zone’larda geçerli olmasına dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer bizim gibi önceden tüm zone’larda geçerli bir ulaşım kartı aldıysanız bunun için endişelenmenize gerek yok. Biz yine Doğu Gar’ından mor hatta biniyoruz, Saint Michel durağında aktarma yapıyoruz. Sarı hat Versailles’e kadar gidiyor. Metro’dan inince biraz yürüyerek saraya ulaşmak mümkün.

Normalde giriş ücreti 15 Euro civarında. Buna bahçe dahil değil, sadece sarayı gezebiliyorsunuz. Ancak Museum Pass geçiyor. Bu ciddi bir avantaj zira uzun bir sıra beklemek zorunda değilsiniz.




Saraya girince audio guide aldık mı açıkcası hatırlamıyorum. Ama dinlemek ve sarayı düzgün gezmek imkansız gibi. İçerisi çok kalabalık. Bir düzen yok. Bir dolu grup var, onlar karınca gibi rehberlerinin peşindeler. Biz sadece içerinin haşmetine bakıyoruz ama hiç bir yerde uzun uzun vakit geçirmiyoruz. Fotoğraf kötü de olsa kalabalıklığı göstermek için aşağıdaki fotoyu koyuyorum.



Saraydan çıkınca methini çok duyduğumuz bahçelere girmek niyetindeyiz. Yanlış hatırlamıyorsam buranın giriişi 8 Euro, ve museum pass geçmiyor. Paramıza kıyamıyoruz, hem vaktimiz de yok. Parmaklıkların arkasından şöyle bir bakıyoruz.

Bir daha Paris’e gitsem Versailles’a gitmem. Hele 5 günlüğüne gitmişsem, zaten gezemediğim bir dolu yer varsa. Ama zevk meselesi tabi :)

Oradan çıkınca kendimizi McDonalds’a gittik. Kasada sırada beklerken sırada dolaşıp el terminalleri sipariş almayı, böylece kasaya vardığınızda siparişinizin hazır olmasını sağlayan sistemi de orada görmüş olduk bu vesile ile.



Yine metro ile benzeri bir güzergah izleyerek bir sonraki durağımız olan Notre Dame’a gidiyoruz. Burası daha sakin. Hatırladığım kadarıyla bir giriş ücreti yok, sanırım bağış yapıyorsunuz girişte ve çıkışta. Şimdi internetten baktım da sanırım Museum Pass ile giriş yapmışız, ya da kulelerine çıkınca Museum Pass geçiyor. Tam anımsamıyorum. Biz kulelerine çıkmadık. Bu haşmetli katedrali gezdik. Beni cidden etkiledi burası. Çok güzel bir yer. İçerde sanırım yarım saat falan geçirdik. Ama bizim hızlı geziciler olduğumuzu unutmayın. Biz çoğu yeri “gördük mü gördük” şeklinde geziyoruz. Bir nevi ön izleme... Bir daha Paris’e ne zaman geliriz belli olmaz, gidebileceğimiz kadar çok yere gitmek istiyoruz.

Bir sonraki durağımız ise Saint Chappelle. Buraya girerken sıra bekledik. Bir kısmı tadilat nedeniyle kapalıydı. Belki de o yüzden hiç keyif almadım diyebilirim. Notre Dame’dan hemen sonra da olduğu için olabilir. Burası 750 metre uzaklıkta Notre Dame’a. Sırayı google maps street view kullanarak görüntüleyebilirsiniz :) İçerde 15 dakika falan kaldık.

Buradan çıkınca keyifli bir kahve-şarap molası verdik Hemen Sainte Chappelle'in karşısında bir kafe var. Dost yayınevinin Paris kitabında da burayı önerdiği için orada oturduk. Cafenin adı "brasserie des deux palais" Standart, sıradan bir yer... Ama sonuçta Parisien :)

Bu arada saatin henüz 14.30 civarında olduğuna dikkatinizi çekerim :)

Yazı uzadığı için günün geri kalanını bir başka postta anlatacağım.