8 Temmuz 2011 Cuma

Londra 2. gün : 19 Mayıs (3.Kısım)

Tekne turu biter bitmez, hemen indiğimiz yerdeki (Tower Pier) Tower of London’a girdik. Güzel bir bahçesi, bir dolu kuleleri, içinde müzeleri olan bu tarihi bina benim çok hoşuma gitti. Kanlı kule, beyaz kule gibi bir dolu kuleleri var. Biz Mayıs ayında gittik, ve bizden sadece 1 ay sonra giden arkadaşlarım buralarda kalabalık yüzünden sıkıntı çektiklerini söyledi. Ben özellikle müzelerin dizaynini sevdim. Daha önce söylemiştim hikayesi olan ve beni bir yerden alıp başka bir yere oklarla ilerleten, yani beni hikayenin içine çeken müzeleri seviyorum. Burası da öyle. Gerçi bir yerde ay daha bitmiyor muuu diye sızlandığımı hatırlıyorum. Böyle yerlerin de öyle bir sıkıntısı var, müzeciler ne kadar gezmeni uygun bulmussa o kadar geziyorsun, sıkıldım çıkacam diyemiyorsun.


Sabah 9 ya da 10’da açılan bu tarihi kuleler, dışardan gördüğümde beklemediğim büyüklükteymiş. Giriş ücreti yaklaşık 20 Pound ama London Pass ile ücretsiz. (Bu arada fark ettiniz mi 3 günlük London Pass’in fiyatını ilk günün yarısında çıkardık) Girişte Audio Guide alabilirsiniz ama 4 pound ücret ödemeniz gerekiyor. Eğer hızlı tur atmak istiyorsanız Audio guide çok verimli değil. Uzun uzun hikayeler anlatıyor. Anlık olarak ben neredeyim, buranın olayı neymiş şeklinde dinleyemiyorsunuz. Biz 1,5 saat civarında vakit ayırdık, ki bu kadar sürmesini beklemiyorduk. Hakettiği şekliyle gezemedik. Biz tekne turu neticesinde ulaştık ama buraya en yakın metro durağı Tower Hill durağı.

İngilterede çok fazla bebek arabası ile gezen turist gördük. Ki zaten yolları otelleri vs bu işe çok uygun. Ancak tarihi binalar tabi ki buna göre tasarlanmamış durumda. Ama mesela burada bir puset parkı yapmışlar. En azından kucak, ya da elinden tutup sürükleme yöntemi ile ailelere bir seçenek sunmuşlar. Yine de erişebilirlik anlamında sorunlu bir yer...

Buradan çıktıktan sonra Tower Bridge deneyimi yaşamaya gittik. Buraya asansör ile çıkılıyor, bir kaç video ile neden yapılmış, nasıl yapılmış vs anlatılıyor. Güzel bir londra manzarası sunuyor. Ancak tüm köprü kirli camlarla kapatıldığı için o manzarayı fotoğraflamak o kadar kolay olmuyor. Biz gittiğimizde “high season” –havalı olsun diye böyle yazdım- olmadığı için ve kapanma saatine yakın olduğu için hiç kalabalık yoktu. Yoksa asansörde falan uzun sıra olabilir. Eğer siz gittiğinizde uzun sıra varsa ve beklemek istemiyorsanız fazla dert etmeyin. İngiltere bitmez bir yer, köprünün üstünden yürümeseniz de bir şey kaybetmezsiniz.


Giriş 8 Pound, ziyaret saatleri 10’la 18 arasında. Tur asansörde başlıyor, köprünün üstünden karşı tarafa geçiyorsunuz, sonra makina dairesini geziyorsunuz...

Buradan çıktığımızda ayağımıza karasular inmişti. 40 dakikalık bir tekne turu ve 10 dakikalık yemek molası dışında sabah 8.30’dan beri yollardaydık. Saat 5’di. Ne yazık ki spor ayakkabı giymiş olmama rağmen iyi bir tercih yapmamışım... Ama burası programımızdaki son durağımızdı. Bundan sonra Thames nehrinin kenarından yürüyerek bir yerlerde bir şeyler içmek, erken bir akşam yemeği yemek ve sonrasında Lion King’e gitmek planımız dahilindeydi. Bunu da hem vaktimiz olduğu için (bu arada saat 5 olmuştu, oyun 19.30’da başlayacaktı, ama biz 19.00’da orada olmayı planlamıştık.) Meğer biraz da yolu uzattığımız için bu arası 5 kilometre falanmış. O yorgunluğun üzerine bu 5 km bitmek bilmedi. O keyifli yol biraz keyifsiz oldu açıkcası. O nedenle şimdi bir daha gitsem nehir kenarında bir puba girer sonra da efendi gibi bir ulaşım aracı kullanarak tiyatronun oraya giderim. Bir de tiyatro orada bir dolu yer var yemek yiyip bir şeyler içilecek. Ama hem çok kalabalık olduğu için hem de hızlı bir yemek istediğimiz için biz yine Pret a Manger sandviç/salatasına talim ettik.

Lion King, son derece keyifli bir müzikal, sanırım bir milyon yıldır Yaklaşık 2,5 saat sürüyor, ve sıkılmadan keyifli bir şekilde izleniyor. Beklendiği üzere bir dolu çocuk var. Başka bir müzikale gitmediğimiz için karşılaştırma yapamıyorum, ama ilk deneyimimiz için oldukça tatmin olduğumuzu söyleyebilirim.

Tiyatro’dan çıktıktan sonra Covent Garden’da biraz takılıp yine Piccadilly, Oxford, Regent vs üzerinden otele döndük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder