31 Ekim 2014 Cuma

Milano-Venedik: Gitmeden önce

Venedik
Pegasus'un kış kampanyalarını seviyoruz. 29 Ekim tatilini de düşününce Pegasus'tan ucuz bilet aramaya başladık. Milano'ya bilet vardı. Milano'da çok bir şey yok diye duymuştuk. Aman dedik, ne olacak, uzun uzun cafelerinde otururuz, Eda ile dinleniriz. Mart ayında 25 Ekim için 1100 TL'ye 2 kişi ve 1 bebek Ankara aktarması dahil gidiş dönüş bilet aldık. Uçak Bergamo diye Milano'ya 1 saat uzaklıkta başka bir şehire iniyor aslında.

Milano'yu araştırmaya başladık. Oraya gitmişken 1 gün Como Gölü'nü gezeriz diye düşündük. Venedik 2,5 saatmiş. 1 gece de Venedikte kalalım dedik. Venedik-Milano arasında tam orta yerde Verona varmış, onu da programa ekledik.

Dolayısıyla bizim ayaklarımızı uzatıp kahve içeriz dediğimiz tatil, 20 aylık canavar ile oradan oraya koşturmaya döndü.

Havaalanından gelen otobüsler Milano Centrale istasyonunun orada duruyor. Como'ya da şehir içindeki istasyonun yanısıra buradan da tren var. Venedik ve diğer şehirler arası trenler de Centrale'den kalkıyor. Dolayısıyla biz de bu istasyonun yakınında kalalım dedik, nasılsa her gün Centrale'ye işimiz düşecek.

İstasyona ve metro durağına 200 metre ötede Hilton oteli vardı. Aslında ilk 2 gün ve son gün olmak üzere 3 gece kalacağımız halde check-in check-out ile uğraşmamak ve valiz toplamamak için 4 gece olarak buradan rezervasyon yaptırdık. 4 gece fiyatının ayrı ayrı alınacak 3 gece fiyatından sadece biraz pahalı olması da buna etken oldu. Otele vergi hariç 397 Euro verdik. Yani geceliği 100 Euroya geldi. Vergi ise gecelik kişi başı 5 Euro. Kahvaltı hariç aldık. Otelin en büyük eksisi odada internet olmamasıydı bence. Odada kahve makinası olması ise en büyük artısı. Yeri iyi ama bir daha gidersem şehir merkezinde kalırım. Otel her zamanki gibi booking.com'dan.

Venedik'te ise San Marco meydanının yanında büyük kanalın bittiği yerde ve vapur durağının tam önünde Hotel Paganelli'yi ayarladık. Sanırım buraya da 150 Euro verdik, yine booking.com üzerinden.Buranın vergisi günlük 3,5 Euro. Otele check-in yaparken peşin ve nakit olarak alıyorlar.

Bu sefer vize almamıza gerek kalmadı, bir önceki seyahatimizde Portekiz bize 1 yıllık vizeyi uygun görmüştü.

Venedik ve Verona'ya gitmek için biletlerimizi trenitalia'dan ayarladık. Biletler 4 ay önce satışa açılıyor ve açıldığı sırada kişi başı tek yön 9 Euro oluyor. Biz açılır açılmaz aldık, Venedik'e, oradan Verona'ya ve oradan da Milano'ya olmak üzere...

Como gölünün planı ise en uzun sürendi. Como gölü ile ilgili yorumları okurken Bellagio diye bir kasabayı çok övdüklerini okudum. Ancak buraya vapur ile gidiliyor ve sefer sayısı bizim gittiğimiz tarihler için fazla değildi. Üstelik de yol 2 saatten uzun sürüyordu. Vapur saatlerini şu siteden kontrol edebilirsiniz: Navigazionelaghi. Bellagio'dan da Milano'ya dönüş olmadığı için dönüşümüzü Varenna olacak şekilde ayarladık. Burası da Bellagio'ya vapurla 15 dakika uzaklıkta. Burası için tren biletlerini binmeden önce istasyondan aldık. Seferler trenord web sitesinden kontrol edilebilir.

Ve son hazırlığımız Da Vinci'nin Son Akşam Yemeği tablosuna rezervasyon yaptırmak oldu. Bu eseri görmek için 15 dakikalık seanslara rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Biletler günler (aylar) öncesinden tükeniyormuş. Biz gitmeden 1 ay önce aldık, aslında hiç bilet yok gözüküyordu ama bir anda döneceğimiz günün sabahına açıldı. Sabahları 9.30'da İngilizce rehberli tur var. Bize tesadüfen o seans açıldığı için onu aldık. Bileti şu siteden alabilirsiniz: Vivaticket. Biz rezervasyon ücreti, rehber ücreti dahil 28 Euro vermişiz. (Eda için bilet parası yok ama rezervasyon ücreti vardı)

Sonuçta programımız şu şekilde oluştu:


  • 25 Ekim Cumartesi: Milona'ya gidiş
  • 26 Ekim Pazar : Como-Bellagio-Varenna
  • 27 Ekim Pazartesi: Venedik-Murano-Burano
  • 28 Ekim Salı: Venedik-Verona
  • 29 Ekim Çarşamba: Milano ve dönüş


2 Eylül 2014 Salı

Lizbon - Porto: Gitmeden Önce

Porto
Şubat ayında yaz tatili için nereye gitsek diye düşünmeye başlamıştık. 
THY’den birikmiş millerimiz vardı, Şubat ayında Lizbon ve Porto’ya giden ablamlar ise öve öve bitirememişlerdi oraları. Ve hadi itiraf edeyim, Portekiz’in 1 yıllık vize verdiğini de duyduk, böylece kararımızı vermiş olduk. Bir sonraki istikamet Lizbon!


Lizbon’a bayram tatilinde gitmeye karar verdik. Yani 26 Temmuz’da. Uçak biletimizi ise 8 Şubat’ta aldık. Milleri kullanıp sadece vergilerini  verdiğimiz için tam olarak bilet fiyatını hatırlamıyorum. Sadece vergilere Ankara bağlantısı dahil 2 kişi ve 1 bebek gidiş dönüş 1200 TL para verdik. 

Planımıza göre toplam 4 gecemiz var, ve bunun 1 gecesini Porto'da geçirmeyi planladık. 

Çok yokuş olmayan bir yerde, bebek ile rahat edebileceğimiz şekilde, büyük metrekareli, merkezi bir otel aramaya başladık. Bu sefer booking.com'un yanısıra Orbitz'i de kullandık. En iyi fiyatı Orbitz'den yakalayınca oteli de ayarlamış olduk. 

Lizbon için Hotel Portugal'ı seçtik. Otel bir çok otobüs ve tramvayın geçtiği Plaça de Figueria'da. Bunun dışında ünlü turistlik cadde Rua Augusta ve önemli meydan Rossio Meydanı'na çok çok yakın. Odası oldukça büyük, temiz ve havalı. Kahvaltısı makul. Personeli çok misafirperver. 

Porto'da ise Teatro Hotel'de kaldık. Entresan bir tiyatro ambiyansı yapmışlar. Etraf epey karanlık. Oda çok büyük değildi, banyo kapısı yerine perde olması ise bizim cücenin çok hoşuna gitti. Ama yer olarak güzel. 

Bunları ayarladıktan sonra sıra vizeye geldi. Vize için aracı bir şirket yok, büyükelçiliğin kendisinden randevu ile alınıyor. Bu linkteki bilgilerden faydalanabilinir. Biz Pazartesi günü başvurumuzu yaptık, perşembe günü pasaportlarımız geldi. 1 yıl çok girişli vize verilmiş. 

Ve son ön hazırlığımız Lizbon-Porto arasındaki biletlerimizi almak. Fiyatlar ve saatler bu siteden kontrol edilip bilet alınabilir. Biz biletleri gitmeden 40 gün önceden almışız. Kişi başı gidiş-dönüş 37 Euro vermişiz. Tren Lizbon'daki Oriente istasyonundan binip Porto Campanha İstasyonunda indik.

 Portekizde taksi diğer Avrupa ülkelerine göre ucuz. 3.25 ile taksi açılıyor. Kilometre başına 0.48 Euro veriliyor. Bagaj varsa ek 1.60 Euro ödeniyor. Lizbon'da Havaalanından otel 15 Euro tuttu. Otelden Oriente istasyonuna 11 Euro. Porto'da ise Campanha'dan otel'e (Sao Bento istasyonuna) 5 Euro tuttu. Bu anlamda 2 kişi ya da daha fazla iseniz taksi bir ulaşım seçeneği olabilir. 

Tüm bu ön hazırlıklardan sonra artık Portekiz zamanı... 

1 Eylül 2014 Pazartesi

Lizbon - Porto 1. Gün: 26 Temmuz 2014

Ramazan Bayramı tatilinin ilk günü...
Sabah 2.15'de başlıyor bizim için yolculuk. Ankara-İstanbul uçağımız 4.20'de. İstanbul-Lizbon ise 07.30'da.
Yanımızdaki 17 aylık kızımıza rağmen yolculuklar korktuğumuz gibi geçmiyor, bizim sıpa bizi üzmüyor. THY'nin güzel olan tek şeyi uçak içi hizmet kalitesi. İkramlar ve görevlilerinin kalitesi. Onun dışında Türkiye'nin gururu olabilecek bir şirket iken bildiğin rezil bir şirket.

Yolculuk 4,5 saat sürüyor. 2 saat zaman farkını da hesaba katınca biz tam 10'da uçaktan iniyoruz. Pasaportta çok sıra yok, ancak bizi Eda sayesinde öncelikli bankoya alıyorlar. Pasaporttan geçtikten sonra kısa bir süre bekleyip bagajımızı alıyoruz.
Lizbon
Havaalanından otele taksi ile gitmeyi planlamıştık. Ön araştırmamızda gördüğümüz kadarıyla taksi 15 Euro civarı tutuyor. Havaalanı şehre çok yakın. Taksiye hemen ön kapıdan biniyoruz. Oldukça neşeli taksi sürücüsünün bizi kazıkladığı için o kadar neşeli olduğu ortaya çıkıyor, 20 Euro verip taksiden iniyoruz.

Otele önceden erken giriş yapmak istediğimizi yazmıştık. Bizi kırmıyorlar ve hemen devasa odamızı veriyorlar. Odaya yerleştikten sonra yemek için kendimizi dışarı atıyoruz. Ama benim iki bebem de (kocam ve kızım) çok huysuz.
Santa Justa

Rua Augusta

Rua Augusta'dan şöyle bir yürüyüp Santa Justa Asansörünün hemen altındaki bir pizzacıda yemek yemeğe karar veriyoruz. 4 peynirli pizza, 1 porsiyon kalamar ve 2 bira söylüyoruz. Pizza vasat, kalamar kötü, bira ise güzel. Oturduğumuz yerin adı o elevador. Toplam 26,80 Euro veriyoruz. Pizza 10 Euro, biralar ise 5'er Euro.

 Rua Augusto ve paralel yolları oranın en populer yerlerinden. Bol bol turistik restaurant ve hediyelik eşyacı var. Santa Justa Asansörü de burada. Caddenin deniz tarafı Plaça de Comercio ile bitiyor. Burada büyük bir tak var. Diğer tarafında ise Rossio meydanı var. Rossio girişinden bakınca meşhur takı ve denizi görebiliyorsunuz, kısa bir cadde yani.

Benim huysuz bebeler yemekten sonra iyice mahmurlaşınca otele dönüyoruz. Onlar öğle uykusunu uyuyorlar.

Belem'e giden otobüs

Zorla kaldırıyorum 2 saat sonra. Amacımız Belem bölgesine gitmek, ama önce 24 saat geçerli Lisboa Card almak istiyoruz. Lisboa Card 24 saat, 48 saat ve 72 saat şeklinde seçenekler sunuyor. Bu kart ile ulaşım ve bazı müzeler bedava. Bazıları ise indirimli. Bizim önümüzdeki 24 saatlik programa bakınca Belem Kulesi, Kaşifler Anıtı, Jeronimos Manastırı, Sintra ve Pena Sarayı var. 24 saatlik kart kişi başı 18,5 Euro. Dolayısıyla kartı alıyoruz. Kartı Rossio Meydanının Rua Augusto tarafındaki turism bilgi kioskundan alıyoruz.

Kartı alıp Plaça de Figueria'ya dönüyoruz. Belem'e giden 714 numaralı otobüsü bekliyoruz. İsterseniz Belem'e aynı meydandan kalkan 15 numaralı tramvay ile de gidebilirsiniz. Tüm otobüs ve tramvayların güzergahlarını bu linkten bulabilirsiniz.

Kartımızı otobüste de kullandığımız için para vermeden otobüse kuruluyoruz. Yol yarım saat cıvarında sürüyor, 21 durak sonra Jeronimos durağında iniyoruz. Unesco Dünya Mirası listesindeki bu manastır ihtişamlı görüntüsüne rağmen oldukça küçük.

Jeronimos Manastırı
Mosteirodos Jeronimos (Jeronimos Manastırı) 
  • Çalışma saatleri: 10.00-18.30 (son giriş 18.00)
  •  Kapalı gün: - 
  • Ücret: Belem kulesi ile kombine bilet 12 Euro
  • Gezme Süresi: 1,5 saat


Jeronimos Manastırı


Manastır 2 kattan oluşuyor. İçinde etkileyici bir de kilise var.

İçerdeki kilise

Bizim gezmemiz pek uzun sürmüyor. 45 dakika sonra manastır turumuzu bitirmiş oluyoruz.
Jeronimos Manastırı
Çok susadık. Meşhur Belem Pastanesi hemen yakında. Oraya gidelim diyoruz. Gitmeden önce okuduğum tüm bloglarda kapıdaki sıraya aldanmayan, içerde masaya servis var ve içi çok büyük yazıyordu. Biz de öyle yapıyoruz ama içerisi çok sıcak, nemli ve nemrut! Garsonlar yüzümüze bakmıyor. Masa için de sıra var. Biz bir masaya oturuyoruz ama tabi ki mama sandalyesi yok. Dilimiz damağımızda, ama garson ilgilenmiyor vs... 10-15 dakika bekledikten sonra ve henüz sipariş veremeden çıkıyoruz.

Hemen yanında Starbucks, onun da yanında bir cafe var. Cafeden dondurma alıyoruz, ama sonradan biraya dönüyoruz. Biraz dinlendikten sonra istikamet Belem Kulesi.

Jeronimos Manastırının karşısında Kaşifler Anıtı var. Ancak karşıya geçmek meşaketli. Bir alt geçitten geçmek gerekiyor. Aşağıdan karşıya geçtikten sonra Belem Kulesi Manastıra 1 kilometre uzaklıkta. Karşıdan karşıya geçtikten sonra saat problemi yüzünden hemen Belem Kulesi'ne yöneliyoruz.

Belem kulesine giden yol deniz kenarı. Hoşumuza gidiyor yürümek. Belem Kulesine ise ahşap bir köprüden ulaşılıyor. Kız kulesinin karaya yakın olanı...

Belem Kulesine giden yol

25 Nisan Köprüsü'nün Belem Kulesinden görünüşü

Torro de Belem (Belem Kulesi) 

  • Çalışma saatleri: 10.00-18.30 (son giriş 18.00)
  • Kapalı gün: -
  • Ücret: Jeronimos Manastırı ile kombine bilet 12 Euro, Lisboa Card'a ücretsiz
  • Süre: 2 saat
  • Not: İçerde spiral merdivenler olduğundan bebek arabası ile çatıya çıkmak zor.
Eğer Lisboa Card'ımız olmasaydı Belem Kulesi'ne girmezdik. Çünkü arabayı bırakmamız gerekiyor, Eda kucakta ise o merdivenlerden çıkmamız ise çok zor. Ama nasılsa bedava diye, ilk kata çıkıp diğerlerine çıkmadan geri çıkıyoruz.

Buradan Kaşifler Anıtı'na gidiyoruz. Oraya da bebek arabası almıyorlar ama en azından asansörü var. Kaşifler anıtında aşağıdaki yapının en üstüne çıkıp fotoğraf çekebiliyorsunuz. Daracık bir alan, ben gördüğümde çok şaşırdım. 2 kişinin yanyana anca durabileceği bir alan.

Kaşifler Anıtı
PadrãoDos Descobrimentos (Kaşifler Anıtı) 
  • Çalışma saatleri: 10.00-19.00 (son giriş 18.30)
  • Kapalı gün: - 
  • Ücret: Asansör 3 Euro (Lisboa Card ile 1 Euro indirimli) 
  • Süre: 1 saat

Kaşifler Anıtından Marina
Kaşifler Anıtından Manastır
Buradan çıktıktan sonra yeniden durağa gidiyoruz. 714 numaralı otobüs ile 15 numaralı tramvay aynı duraktan hareket ediyor. Biz hangisi önce gelirse diye beklemeye başlıyoruz. Tramvay geliyor, ona biniyoruz.

Tramvay  Plaça de Comercio'da duruyor, biz de ani bir kararla iniyoruz. Deniz kenarında biraz vakit geçirip fotoğraf çektikten sonra Rua Augusto'dan yukarıya doğru dolaşarak yürüyoruz. Bu arada saat 8 oldu. Yemek için güvenilir liman McDonald'sa gidiyoruz. Rossio Meydanında yemeğimizi yiyip günü tamamlıyoruz.


Plaça de Comercio

31 Ağustos 2014 Pazar

Lizbon- Porto 2. Gün: 27 Temmuz 2014

Bugün programımızda Sintra ve Pena Sarayı var. Gün kıymetli, erkenden saat 08.30 gibi otelden çıkıyoruz. Tren 08.38'de. Yarım saatte bir var ve yolculuk yaklaşık 40 dakika sürüyor. Biz 24 saatlik lisboa card aldığımızdan trene de bu biletle binebiliyoruz. Bileti ayrıca bir biletle değiştirmek gerekmiyor, turnikeden okutup geçiyoruz. Rossio tren istasyonunda 3 Nolu peronda tren bizi bekliyor.
Sintra'ya gidecek tren

Trende Cumartesi gecesini Lizbon'da eğlenmek için gelenler dışında pek kimse yok. Bütün gece içip eve yatmaya gittikleri her hallerinden belli. Biz onların haline açılarak bakarken sanırım onlar da bizim bebekli ve elimizde Turist haritalı halimize açılarak bakıyorlardır.

40 dakikanın sonunda, 09.18'de Sintra tren istasyonundayız. Burası Sintra tarihi merkeze de Pena sarayına da nispeten uzak bir nokta.

434 numaralı otobüs ile Pena Sarayına gidiyoruz. 
Kapının önünde 434 no'lu otobüs bekliyor. Bu otobüs tüm turistik atraksiyonlara ring yapan bir belediye otobüsü. Hop-on hop-off mantığında bir otobüs. Kişibaşı 5 Euro verip otobüse biniyoruz. 

Sarayın bahçesi
15 dakika sonra Pena Sarayı'nın önündeyiz. Daha doğrusu sarayın bahçe girişindeyiz. İçeri girmek için gişeler ise bahçe girişinde... 

Pena Sarayı 

Buradan sonra saraya çıkan uzun dar bir yol var önümüzde. Neyse ki içeride çalışan otobüs de var. Bilet fiyatı 14 Euro. Lizbon karta 2 Euro indirim var. Saraya çıkan otobüs ise 3 Euro. Yani 1 kişi bize 15 Euro'ya mal oluyor. Toplam 30 Euro verip bahçeye giriyoruz.

Daracık patikalardan saraya varıyoruz. Yollar Sintra'da da sarayın bahçesinde de o kadar dar ki bisikletleri sollamak bile zor. Saray bir dağın tepesinde. İnanılmaz bir manzara sunuyor. 
Pena sarayından manzara
Transfer aracının bıraktığı yerden dolana dolana, geze geze saraya çıkıyoruz. Sarayın içine girmek için bebek arabasını yine bırakmamız gerekiyor. Kucağımızda Eda uyurken gezdiğimiz için biraz hızlı gezmemiz gerekiyor. 

Sarayın içi
Transfer aracının bıraktığı yerden gezerek saraya girmemiz ve sarayı gezmemiz toplam 1 saat sürüyor. Dağlara tepeden bakan bir cafesi var, orada da molamızı verdikten sonra yeniden transfer aracına binip başlangıç noktamıza dönüyoruz. 

Bahçede gezmeden daha fazla vakit kaybetmemek için 434 nolu otobüsü beklemeye başlıyoruz. Amaç Sintra'ya gidip yemek yemek.

Dönüş ne yazık ki geldiğimiz kadar kolay olmuyor, çünkü trafik var. Epey bekleyerek Sintra şehir merkezinde iniyoruz. Küçücük bir yer...
Sintra tarihi merkezde dükkanlar
Merkezinde hediyelik eşya satıcıları ve sıra sıra restaurantları var. Biraz dolaştıktan sonra Hockey Cafe'ye oturuyoruz. Mama sandelyesi ne bulunmaz bir nimet burada. Set menü alıyoruz. Birimiz çorba+salata+mantar soslu hindi ve çikolatalı kekten oluşan menüyü, diğerimiz ise bruschetta, ravioli ve tiramisu'dan oluşan menüyü seçiyoruz. Menüler 14 Euro, lezzetli-doyurucu. Bira ise 600'lük ve 8 Euro.
Sintra merkez
Sintra
Yemekten sonra indiğimiz durağa inip otobüsü beklemeye başlıyoruz. Şanssız günümüzdeyiz herhalde! 15 dakikada bir geçen otobüsü 25 dakika bekliyoruz, ve binmeyi planladığımız treni kaçırıp 14.40 trenine biniyoruz.

15.20'de Lizbon'da yeniden Rossio İstasyonunda oluyoruz. Eda'nın banyosu, alt değiştirmesi vs gibi gerekçeler ile otele uğruyor ve 16.30'da kaleye ve katedrale gitmek üzere yola çıkıyoruz.

Aslında kaleye çıkmak için tramvay ya da otobüs öneriyorlar. Otelden kale uzak değil, ancak oldukça yokuş. Bizim yokuşta kendimizin dışında bir de bebek arabası itmemiz gerektiği için biraz gözümüz korkuyor.
28 numaralı tramvay
Meşhur 28 numaralı tramvaylar ise inanılmaz sık, ancak pusetle binilebilecek gibi değil, herkes üst
üste...

O nedenle biz de önce bir Katedrale gidelim, sonra oradan otobüse binip kaleye çıkarız diyoruz.

Katedrale çıkan son yokuş biraz zorlu ancak onun dışında yürünmeyecek yok değil, zaten 15 dakika sürüyor. Katedrale girip biraz (10 dakika) dolaşıp çıkıyoruz. Bu arada Eda pusetinde uyuyor, bunu fırsat bilip yol üzerindeki Carma de Vila isimli bir cafeye oturuyoruz. Happy Hour da varmış şansımıza. Porto-tonik, mojito ve porto şarabı içiyoruz. Bunlar 5 Euro civarında ortalama fiyatlara sahip.
Oturduğumuz kafeden
Epey oturduktan sonra yokuşlar bizimdir deyip yürümeye başlıyoruz, önce 15 dakika civarında yokuş çıktıktan sonra güzel bir seyir terasına ulaşıyoruz: Miradouro Das Portas do Sol 

Seyir terasında selfie çekenler
Buradaki fotoğraf molasından sonra kaleye yürüyüşümüz devam ediyor. Kalenin girişinde yine hediyelik eşya dükkanları var. Kaleye çıktık çıkmasına ama içeriye girmek konusunda kararsızız. Bizim kız uyandı ama huysuz. Bizim gezecek motivasyonumuz o içkilerden ve huysuz kızdan sonra düştü. Ama anlıyoruz ki, oraya kadar çıktıktan sonra gerisin geri yürümek daha can sıkıcı olacak kaleye girmeye karar veriyoruz.
Kalenin yokuş yolları

Kale'ye giriş 09.00-21.00 arası mümkün (yaz sezonunda) ve 8,5 Euro. Biz Eda sayesinde öncelikli gişeye gidip sıra beklemeden biletlerimizi alıyor ve kaleye giriyoruz.
Kaleden Lizbon manzarası
Kale yine güzel manzaralar sunuyor bize. Ama yerler çok taş, arabayı sürmek mümkün olmuyor. Arabayı kapatıp omzumuza asıyoruz da huysuz kıza çözüm bulamıyoruz. o yüzden çok dolaşmadan çıkıyoruz. 18.20'de girdiğimiz kaleden 18.50'de çıkıyoruz.
Alfama bölgesi tramvay hattı
Alfama
Yankesicilik çok yaygın olduğundan duvarlarda uyarılar var. 
Yokuş aşağı yürümek ne keyifliymiş :) Yürüyerek yeniden rua Augusta'ya iniyoruz. Burası yokuş aşağı 20 dakika sürüyor. Eda'nın yemek vakti geldi, ama biz aç değiliz, o yüzden starbuck'sa oturmak amacıyla sabah gördüğümüz Rossio İstasyonu'nun altındaki Starbucks'a yöneliyoruz. Ama yolda bizi bir sürpriz bekliyor.

Rossio Meydanındaki sokak bandosu

Eğlenceli müzikler ve dans gösterisi izliyoruz

Bu eğlenceli müzikleri dinleyip kahve ile soluklandıktan sonra Bairo Alto'ya gidiyoruz. Burası da yokuş yukarı. Buraya isterseniz Santa Justa asansörü ile çıkabilirsiniz ama biz hep önünde sıra olduğundan yürüyoruz. Bir bakıyoruz ki asansörün üst tarafına gelmişiz bile. Ancak epey yokuş çıkmamız gerekti.
Bairo Alto'ya çıkan yokuşlar. Burası Rossio İstasyonun hemen yanı. Bu yokuş yerine Rossio'nun yürüyen merdivenleri de kullanılabilir :)

Santa Justa asansörünün üst tarafından manzaraya bakıyoruz, yanımızda arkeoloji müzesi olarak kullanılan açık çatılı katedral var.

Carmo Covent (Açık çatılı katedral) 

Santa Justa'nın tam altı. 

Santa Justa'dan manzara

Santa Justa'dan ayrıldıktan sonra yukarıya (deniz tarafının ters istikametine) yürümeye devam ediyoruz. Sokaklar boş. Daha hava kararmadı... Aklımdan "Bairo Alto'ya çok hareketli demişlerdi, burası amma sakin" diye geçirirken birden süslenmiş bir sokak görüp oraya giriyoruz. Meğer Bairo Alto'nun sokakları böyle süslenmiş. 

Lizbon'da her tarafta çamaşır ve yokuş var. 
Bairo Alto'nun sokakları süslenmiş. 

Bairo Alto

Bairo Alto gece hayatı ile öne çıkan, masaların sokaklara atıldığı kalabalık bir yer. Ama biz pusetle bu profile pek uymadığımızdan sadece sokaklarında dolaşmakla yetiniyoruz. Rua Garrett isimli şık mağazaların olduğu caddeden deniz kenarına doğru iniyoruz. Yeniden Rua Augusta, plaça commercio ve sonrasında uyumamakta direnen kızımızı uyutmak üzere otele dönüyoruz.





27 Ağustos 2014 Çarşamba

Lizbon-Porto 3. Gün: 28 Temmuz 2014

Bu sabah erkenden kalkıyoruz, hedefimiz Porto.

Porto'ya giden tren Oriente istasyonundan kalkıyor. Trenimiz 07.09'da. Biletleri gitmemize 1 ay kala internetten satın almıştık. Lizbon Oriente istasyonundan Porto Campanha'ya gidiş dönüş 37 Euro'ya almışız. Yol 2,5 saat kadar sürüyor.

Sabah 6.30 gibi otelden kahvaltı yapmadan çıkıyoruz. Taksi çağırıp Oriente gitmemiz 15 dakika kadar sürüyor. Taksi ise 12 Euro tutuyor.

Lizbon Oriente istasyonunda Porto trenini beklerken
İstasyona gittiğimizde önce treni bulalım diyoruz, ama ekranlarda bizim tren yok. 1-2 kişiye sorup durumu anlıyoruz. Bizim tren aslında Braga treni. Porto yol üstündeki bir şehir. 1 nolu perondan treni beklemeye başlıyoruz.

Porto'ya yaklaşınca cama yapışıyorum, zira tren nehiri köprünün üzerinden geçiyor.

Campanha istasyonunda trenden iniyoruz. Buradan şehrin içindeki meşhur Sao Bento durağına gitmek aslında çok kolay. Ancak gidip bilet almak, treni yakalamak vs zor geliyor. Aslında yurtdışında bunlara hiç üşenmeyiz, ama bloglardan okuduğumuz bir bilgi var. Taksi çok ucuz :) İstasyonun önünden taksiye biniyoruz. 5 Euro'ya bizi otelimize bırakıyor. Pusetle in-bin yapmak yerine bu bizim için güzel bir alternatif.

Otelimiz Teatro Hotel. Genel olarak memnun kaldık, ama biraz kasvetli. 
Otelimiz Hotel Teatro.
Hazırlık yazımda anlattığım gibi "Entresan bir tiyatro ambiyansı yapmışlar. Etraf epey karanlık. Oda çok büyük değildi, banyo kapısı yerine perde olması ise bizim cücenin çok hoşuna gitti. Ama yer olarak güzel."

Hava oldukça puslu...

Saat 10.00 gibi otelde olduğumuzdan giriş yapamıyoruz, ama çantamızı bırakıp portoyu gezmek üzere otelden aldığımız harita ile yola koyuluyoruz.
Porto Sokakları

Otelden çıkıp Aliados bulvarına çıkıyoruz (Avenida dos Aliados). Burası geniş bir bulvar. Ortası yayalara ayrılmış. Bu bulvarın üst tarafında belediye sarayı (camara municipal do porto)  var, alt tarafında ise Özgürlük meydanı (Praça da Liberdade) var. Özgürlük meydanına doğru yürüyor ve Sao Bento istasyonuna gidiyoruz. İstasyonun devamında Lizbon katedrali, onun da devamında meşhur köprü var. Yol epey yokuş ama mesafe çok kısa olduğundan bizi çok zorlamıyor.
Porto'nun yokuş yolları. Burası en düz yerlerinden biri. Sağ tarafta yan cephesi gözüken bina Sao Bento. 
İçine girmediğimiz Se Katedrali

Artık katedral görmek çekici gelmediğinden oraya girmeden yola devam ediyoruz. Artık köprü gözüküyor.

Meşhur köprü dediğim Eiffel tarafından yapılmış olan Ponte D. Luis I köprüsü. İki katlı bu köprünün üst katı tramvay ve yayalar için ayrılmış. Puslu havada nehrin tam üzerinde durup iki yakanın da fotoğraflarını çekiyoruz.

Köprünün üzerinden 



Köprünün üst katı tramvay trafiğine açık, alt katında ise araç trafiği var. 

Köprünün üstünden riberia bölgesi 

Bu köprüden geçtikten sonra artık şehrin diğer yakasındayız.

Karşı kıyıdan Riberia bölgesi
Bu yaka, porto şarabı turları ile meşhur. Biz daha önce methini duyduğumuz Sandeman'a yöneliyoruz. Nehir kenarındaki bu şarap evi yazın 10'la 18 arasında açık. Ancak öğlenleri de 1,5 saat öğle tatili yapıyor. O yüzden hızlıca gidip tura katılmak istiyoruz. Gittiğimizde bize ingilizce turun başlama saatini söylüyorlar ve daha sonra gelmemizi istiyorlar. Giriş ücreti 5 Euro ve 2 şarap tadımı buna dahil. Biletimizi alıyor ve aradaki zamanı geçirmek için bir cafeye gidiyoruz.

Sandeman'ın logosu
Şarap turunun başlama saati geldiğinde Sandeman'a gidiyoruz. 20 kişilik bir grubuz. Şirin bir kız bize pelerini ve şapkası ile eşlik ediyor. Porto şarabının detaylarını öğreniyoruz.

Tur yaklaşık yarım saat sürüyor. Sonrasında tadım yapıyoruz, ve tabi alışveriş.

Çıkışta aynı köprünün bu sefer alt katından karşıya geçiyoruz. Üst katın aksine bu katta trafik de var. Köprü Porto'nun nehir kenarındaki evleri ile meşhur Riberia bölgesine çıkıyor.
Eğer yokuş çıkmak istemezseniz böyle seçenekler de var, ama biz Eda'ya rağmen ihtiyaç duymadık. 

Eda kucağımda uyuya kaldığından bunu fırsat bilip oradaki bir nehir kenarı restauranta oturuyoruz. Menüsü aşağıdaki gibi. Portodaki fiyatlar için fikir olması açısından koyuyorum. Yediğimiz her şey lezzetli.

Yemek yediğimiz yerdeki fiyatlar
Yemeğimizi yedikten sonra yokuşları çıka çıka otelimize gidiyoruz. Yerleşip, okyanusa girmek için hazırlıklarımızı yapıyoruz.
Riberia Meydanında yokuştan önceki son çıkış :) 
Meşhur Porto evleri, avrupai görünümden oldukça uzak. 

Matosinhos'un ününü duymuş ve bazı yerlerde "şirin bir balıkçı köyü", "sevimli sahil kasabası" gibi laflara rastlamıştık. Taksiye binip oraya gitmek istediğimizi söyledik. Bizi şehir parkının tam karşısındaki plaja bıraktı. Ama buranın sahil kasabası ile ilgisi yok. Plajın arkasında Toki konutuna benzer evler.




Dert etmeyip denize giriyoruz, daha doğrusu kızım ve kocam giriyorlar. Su o kadar soğuk ki, girilebilecek gibi değil. Onlar suyun tadınu çıkarıyorlar, ben de onların fotoğraflarını çekmekle yetiniyorum.

Plajdan ayrılıp çevreyi turlayalım, o güzel kasabayı bulalım diyoruz. Ama güneş tam tepemizde. Kız uslu durmuyor... Biz de bir cafeye oturup birer dondurma yiyoruz, eğer varsa bile o güzel kasabayı bulamıyoruz. Olduğundan şüpheliyim hala.

Güneş gözlüğümü filtre olarak kullanıp çektim, yoksa güneş çok parlak :) 
Yeniden taksiye binip otele dönüyoruz. Taksi 11 Euro tutuyor.

Otelde duş, hazırlık faslından sonra, yeniden nehir kenarına inmek üzere yola çıkıyoruz. Daha önce önünden geçtiğimiz ama içine girmediğimiz Sao Bento istasyonuna uğruyoruz.


Sao Bento istasyonu içindeki bu süslemeler ile meşhur. 


Sonra da turistlik caddelerden biri olan Rua das Flores'ten aşağıya doğru inmeye başlıyoruz. Eda aç olduğundan saatin erken olmasına aldırmadan yemek için bir yer arıyoruz. Niyetimiz Porto'nun meşhur yemeklerinden Francesinha yemek. Bu salçalı bir suyun içinde servis edilen bol etli bir tosta benzeyen yemek için çoğu restaurant set menü yapmış.

Riberia bölgesi evleri
Biz Taverna do Infante'de oturuyoruz. 2 bira ve 2 de Francesinha söylüyoruz. Sanırım 15-16 Euro ödüyoruz tümüne. Ben pek sevmedim bu yemeği...

Yemekten sonra nehir kenarına iniyoruz. Ben buraya bayıldım! Hele akşamüstünden sonra cıvıl-cıvıl...
Riberia
Nehir kenarından yürümeye devam edince turistlik bölgenin dışına çıkıyoruz. 
Eda uyusun diye bir o tarafa bir bu tarafa dolaşmaya başlıyoruz. Ama Eda yine uyumamakta direniyor. En sonunda biz onu uyutmaktan vazgeçip bir yere oturuyoruz. Sangrialarımızı içip gözümüzde büyüyen dönüş yokuşunu düşünmeye başlıyoruz.

Düzgün bir foto olmamasına rağmen akşam nehir kenarının hareketliliğini gösterebilmesi için koydum. 

Sao Bento gece... 
Korkunun ecele faydası yok, o yokuş çıkılacak. Neyse ki çıkarken Eda uyuyor. Biz de otelin lobisinde  otelin ikramı olan porto şaraplarımızı içip günü bitiriyoruz.